Tiyatronun Tanımı Ve Dönemsel Tiyatro Akımları
1 sayfadaki 1 sayfası
Tiyatronun Tanımı Ve Dönemsel Tiyatro Akımları
Tiyatronun Tanımı Ve Dönemsel Tiyatro Akımları
Tanımı ;
İnsan yaşamını, sahnede, izleyiciler önünde canlandırma sanatına tiyatro denir.
Tiyatro sözcüğü ayrıca, tiyatroda oynanmak için yazılan eser; tiyatro
eserinin oynanması için düzenlenmiş yapı veya yer anlamında da
kullanılır.
Tiyatro, insanla birlikte doğmuştur. Tiyatro terimi Yunanca theatron
sözcüğünden gelmektedir. Günümüzdeki anlamıyla tiyatronun başlangıcı
eski Yunan’da Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos (Diyanizos) adına yapılan
dinsel törenlere dayanmaktadır. Bu törenlerde keçi postu giymiş
insanlar koro halinde şarkılar, şiirler söyler; dans ederlerdi. Thespis
(Tespis) adında bir şair , M.Ö 6. yüzyılda koronun karşısına bir oyuncu
(aktör) çıkararak diyaloğu başlattı. Daha sonra Aiskhylos (Ayklos)
ikinci oyuncuyu, Sophokles (Sofokles) üçüncü oyuncuyu sahneye çıkardı.
Böylece koro, giderek önemini yitirdi ve modern tiyatronun ilk
oluşumları başlamış oldu.
Türk toplumunda tiyatronun ne zaman başladığı kesin olarak
bilinmemektedir. Fakat ozanların; yuğ, sığır, şölen adları verilen
dinsel törenlerdeki gösterileri Türk tiyatrosunun temeli sayılmaktadır.
Şinasi’nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi (1859), Batılı anlamda ilk Türk tiyatro eseridir.
Tiyatronun Ögeleri ;
Tiyatro Eseri (oyun, piyes) : Sahnede oynanmak amacıyla yazılmış
eserlere tiyatro eseri denir. Tiyatro eseri olayları oluş halinde
gösterir. Bu çeşit eserlerde olaylar yazarın ağzından anlatılmaz.
Eserin kişileri tarafından doğrudan doğruya söylenir ve yapılır. Bir
tiyatro eserinde olay, konu, kişiler, perdeler ve tablolar vardır. Her
tiyatro eseri perde ve sahnelerden oluşur.
Genel olarak bir tiyatro eserini olay, kişiler, üslup (biçem) oluşturur.
Olay : Tiyatro eserinin konusunu oluşturur. Çoğunlukla yaşamdan alınır
ya da gerçeğe benzer. Olay, çoğunlukla bir savaşımdan (mücadeleden),
yani iki gücün çatışmasından doğar. Çatışan güçler, insanla insan,
insanla hayvan, insanla doğa, insanla doğaüstü varlıklar vb. olabilir.
Tiyatro eserinde olayların bir hareket halinde sergilenmesine aksiyon
(eylem) denir. Olaya dayalı diğer sanat eserlerinde olduğu gibi,
tiyatro eserindeki olay da serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur.
Kişiler: Tiyatro eserinde kişiler, eylem içinde verilir. Kişiler,
aralarında savaşım geçen varlıklardır. Bunlar yaşamdakilerin tipik
birer örneğidirler. Kişiler, temsil ettikleri karakterlere uygun
eylemler sergilemelidir. Oyun kişisi, ya da insanın ortak ve genel
özelliklerini simgeleyecek biçimde tip olarak ele alınır; ya da insanın
kişisel özelliklerini yansıtacak biçimde karakter olarak işlenir.
Sahne:Tiyatroda oyunun oynandığı,olayın geçtiği
yerdir.Sahne,izleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden
belirli ölçüde yüksek olan;oyun,müzik gibi her türlü gösteri yapmaya
uygun alandır.
Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün dekor bakımından değişik olan küçük kısımlarına da sahne denir.
Edebiyatımızda sahne sözcüğünün karşılığı olarak fıkra,meclis sözcükleri de kullanılmıştır.
Seyirci:Tiyatro izleyicisine seyirci denir.
Tiyatroda,diğer sanatlardan farklı olarak seyirciyle oyuncuların
aynı ortamda olması etkileşimde canlılığı getirir.Bu nedenle oyuncu ve
izleyici arasında sürekli duygu alışverişi vardır.Tiyatroda seyirci ve
oyuncu iki temel ögedir,birlikte duyar ve düşünürler.
Namık Kemal,”Celâlettin Harzemşah”ın önsözünde seyirciyle oyun
ilişkisini şöyle belirtmektedir:”Tiyatro seyirciye üç noktadan etki
eder:1.Göze,2.Kulağa,3.Vicdana.Seyirci gözü ile izler,kulağı ile
dinler,eserin tamamını vicdanında değerlendirir.Buna göre bazen
ağlar,bazen de güler.”
Üslûp:Bir sanatçıya,bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik,renk,biçimlendirme ve söyleyiş özelliğine üslûp denir.
Her tiyatro yazarının kendine özgü bir üslûbu vardır.Yazar,eserini kendi duyuş,düşünüş ve anlatış özelliklerine göre oluşturur.
Tiyatroda,toplumun çeşitli kesimlerinden kişiler ve olaylar
canlandırılır.Fakat kişilerin konuşmalarını ve olayların sahnede olduğu
gibi yansıtmak yeterli olmaz.Konuşmaların ve olayların aktarımında
yazarın yorumlaması da önemlidir.Yazarın kişiselliği,kullandığı dilin
yapısı,anlatılmak istenen konu,eserin yazıldığı zaman,üslûbun
oluşmasında etkili olan ögelerdir.
Tiyatro eserinin üslûbunda dil olgunluğunun önemli yeri
vardır.Yazar,sahnede dilin de temsil edildiğini unutmaz.Sahne eserinin
dili,halkla ilişkisini koparmayan bir kültür dilidir.
Oyuncu:Bir rolü sahnede canlandıran kişiye oyuncu denir.Erkek oyuncuya
aktör,kadın oyuncuya aktrist denir.Oyuncular,tiyatro eserindeki olguyu
canlandıran ögeler olduğu için tiyatronun temeli sayılırlar.
TİYATRO ÇEŞİTLERİ ;
Bugünkü tiyatronun kaynağının Antik Yunan Tiyatrosu
olduğunu daha önce belirtmiştik.Antik tiyatronun iki türü olan trajedi
ve komedinin kaynağı Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan
törenlerdir.Trajedi ve komedinin ayırıcı özelliklerini Aristotales ilk
kez Poetika adlı eserinde belirtmiştir.
İlk örnekleri Antik Yunan edebiyatında görülen trajedi ve komedi
daha sonra Yunan ve Latin edebiyatlarının örnek tutulduğu klasisim
akımı devrinde özellikle Fransa’da yeniden canlanarak 19.yüzyılın
ortalarına kadar sürmüştür.
19.yüzyılda romantizm akımına bağlı sanatçıların trajedi ve
komedinin kalsik kitaplarını kırması ve bir ölçüde bunları
kaynaştırmasıyla dram oluşmuştur.
Türk tiyatrosunda,Batılı anlamda ilk eser Şinasi’nin Tanzimat
döneminde yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik komedidir.Tanzimatla
birlikte Türk tiyatrosu komedi ve dram türüne yönelmiştir.
Komedi türünde yazanlar özellikle Moliere(Molyer)’den
etkilenmişler,zaman zaman geleneksel oyunlarımızdan da
yaralanmşlardır.Şinasi’nin yanında Teodor Kasap,Ali Bey,Ahmet Vefik
Paşa komedi türünde eserler vermişlerdir.
Dram türünde Namık Kemal,Abdülhak Hamit Tahran gibi
yazarlar,romantizmin etkisiyle aşırı duygusallığa kapılmışlar,konuşma
dilinden uzaklaşma,olay örgüsüne ve oyun tekniğine önem vermeme
yüzünden pek başarılı olamamışlardır.
II.Meşrutiyet Dönemi’nde de tiyatro çalışmaları sürmüş,ancak başarılı türler Cumhuriyet Dönemi’nde verilmiştir.
Meşrutiyet’ten bu yana dram türünde eser veren bazı sanatçılar
şunlardır:Müsahipzade Celal,Vedat Nedim Tör,Reşat Nuri Güntekin,Faruk
Nafiz Çamlıbel,Nazım Hikmet,Necip Fazıl Kısakürek,Oktay Rıfat,Haldun
Taner,Turgut Özakman,Sermet Çağan,Güngör Dilmen.
TRAJEDİ ;
Yaşamın acıklı yönlerini, kendine özgü kurallarla sahnede
yansıtmak; ahlak, erdem örneği göstermek için yazılmış manzum tiyatro
eserine trajedi denir.
Antik Yunan’da dionysos adına yapılan törenlerde, korodaki
insanlar keçi derilerine sarınarak şarkı söyledikleri için bu türe keçi
şarkısı anlamına gelen tragedia adı verilmiştir.
Trajedi; izleyicide korku, heyecan, acındırma duyguları uyandırarak ders vermeyi amaçlar.
Trajedilerde işlenen trajedik olay, iki yüksek değer arasındaki çelişkiyi yaşayan insanın durumundan doğar.
Klasik trajedinin özellikleri şunlardır:
• Trajedilerde erdem ve ahlaka her şeyin üstünde yer verilir.
• Trajedi, konularını tarihten ve mitolojiden alır. 17. yüzyıla kadar
yazılan trajedilerde konular, yunan ve Latin mitolojisinden, tarihinden
alınırdı.
• Trajedilerde; çirkin sayılan vurma, yaralama, öldürme gibi olaylar,
sahnede, seyircilerin gözleri önünde sergilenmez, bu olaylar sahne
gerisinden duyurulur.
• Trajediler, manzum olarak yazılır.
• Trajedi beş perdeden oluşur.
• Kahramanlar olağanüstü varlıklar veya soylulardır : tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar, krallar, kraliçeler vb.
• Trajedilerde üç birlik kuralı vardır. Bir eserin zaman, mekân (yer),
olay birliği içinde verilmesine üç birlik kuralı denir:
1. Zaman birliği: eserin konusunu oluşturan olay, 24 saat içinde geçer.
Eserin konusu, olayın sonuca en yakın yerinden seçilir.
2. Yer birliği: olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir.
3. Olay birliği: piyesin tek bir ana olay çevresinde gelişmesidir.
Klasik trajedinin önemli yazarları şunlardır: Aiskhylos (ayklos- M.Ö 6.
yüzyıl), Sophokles (sofokles-M.Ö 5. yüzyıl), Euripides (öripides- M.Ö.
5. yüzyıl), Ennius (enius-M.Ö. 3. yüzyıl), Corneille (korneyl-M.S. 17
yüzyıl), Racine (rasin- M.S. 17. yüzyıl).
KOMEDİ ;
İzleyiciyi güldüren, eğlendiren ve eğlendirirken düşündüren tiyatro
türüne komedi denir. Aristoteles, komediyi Poetika adlı eserinde şöyle
tanımlar: “Komedi, ortalamadan daha aşağı (kötü) olan karakterlerin
taklididir. Bununla birlikte komedi, her kötü olanı taklit etmez;
tersine gülünç olanı taklit eder. Bu ise soylu olmayanın bir bölümüdür.
Çünkü gülünç olanın özü soylu olmayışa ve kusura dayanır.”
Komedi de trajedi gibi Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan
törenlerden doğmuştur. Bu törenlerde komos denilen alaylar kurulurdu.
Bol bol şarap içip acayip kılıklara giren halk flüt çalan birisinin
arkasında türlü taşkınlıklar yaparak sokaklarda, kırlarda dolaşırdı.
İnsanlar birbirlerine sataşır, şakalar yaparlardı. Komedi terimi komos
(cümbüş, alay) ve ode (ezgi) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur.
Klasik komedinin özellikleri şunlardır:
Komedide kişilerin ya da toplumun gülünç yanları ortaya konularak
seyirci güldürme yoluyla düşündürme ve doğru yola yöneltme amacı
güdülür.
• Konular günlük yaşamdan alınır.
• Kişiler çoğunlukla halk kesiminden kimselerdir.
• Acı veren olaylar (vurmak, yaralamak vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilebilir.
• Üslupta soyluluk aranmaz; her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilir.
• Nazımla yazılır. (17. yy klasik edebiyatında nesirle yazılmış komediler de vardır.)
• Trajediler de komediler gibi birbiri arkasından sürüp giden “diyalog”
ve “koro” bölümlerinden oluşur. Eser ara vermeden oynanır, perde arası
yoktur.
• Komedide de üç birlik kuralına uyulmuştur. Sonraları bu kuraldan
vazgeçilmiştir. Günümüz komedi yazarları komedinin bu klasik kuralına
bağlı kalmadan eserini oluşturmuşlardır. Rönesans’tan bu yana bu
gelişim sürmektedir.
Başlıca komedi çeşitleri:
Karakter komedisi: İnsan karakterinin gülünç ve aksak yanlarını
konu alan komedidir. Moliere’in Cimri, Sheakspeare’in Venedik Taciri
adlı eserleri karakter komedisidir.
Töre Komedisi: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını konu alan
komedidir. Moliere’in Gülünç Kibarlar, Gogol’un Müfettiş, Şinasi’nin
Şair Evlenmesi adlı eserleri töre komedisidir.
Entrika Komedisi: Olayların şaşırtıcı biçimde düzenlendiği
çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedidir.
Moliere’in Scapin’in Dolapları, Sheakspeare’in Yanlışlılar Komedisi
adlı eserleri entrika komedisidir.
Entrika komedilerine vodvil de denilmektedir.
Klasik komedinin önemli yazarları şunlardır: Aristophanes
(Aristofanes- M.Ö 5. yy), Menandros (Menandros- M.Ö 4. yy), Terentius
(Terentius- M.Ö 3. yy), Plautus (Platus- M.Ö 3. yy), Moliere (Molyer-
M.S. 17. yy).
DRAM ;
Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne
dram denir. Komediler yalnız gülünç; trajediler de acıklı olayları
canlandırmak için yazılmıştır. Oysa ki yaşam, acıları ve sevinçleriyle
bir bütündür. 19. yüzyılda Fransa’da, yaşamın hem acıklı hem gülünç hem
yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.
Dram türünün gelişiminde Shakespeare (Şekspir)´in önemli katkıları
olmuştur. Shakespeare, klasik tiyatronun zaman ve yer birliği
kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede iç içe
vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının, şiir ile düz
yazıyı iç içe, kullandığı oyunları, önce Alman romantiklerini, sonra da
Fransız romantiklerini etkilemiş, böylece dramın temelleri atılmıştır.
Fransız romantiklerinden Victor Hugo (Viktor Hügo), Cromwel (Kromvel)
adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar:
Dramın özelliği gerçektir. Gerçek, yaratılışta, yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan
iki tipin; yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada oan her şey sanatta da vardır.
Dramın özellikleri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
-Hem acıklı hem de gülünç olaylar yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
-Olay, tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
-Kişiler halkın her kesiminden seçilebilir.
-Klasik komedi ve trajedilerdeki eski Yunan mitolojisine yönelik değerler yerine ulusal değerlere yönelme görülür.
-Acı veren olaylar sahnede gösterilebilir.
-Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
-Hem şiirle hem düz yazıyla yazılabilir.
- En önemli yazarları şunlardır:W.Shakespeare,Goethe,Schiller,Victor Hugo
Tanımı ;
İnsan yaşamını, sahnede, izleyiciler önünde canlandırma sanatına tiyatro denir.
Tiyatro sözcüğü ayrıca, tiyatroda oynanmak için yazılan eser; tiyatro
eserinin oynanması için düzenlenmiş yapı veya yer anlamında da
kullanılır.
Tiyatro, insanla birlikte doğmuştur. Tiyatro terimi Yunanca theatron
sözcüğünden gelmektedir. Günümüzdeki anlamıyla tiyatronun başlangıcı
eski Yunan’da Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos (Diyanizos) adına yapılan
dinsel törenlere dayanmaktadır. Bu törenlerde keçi postu giymiş
insanlar koro halinde şarkılar, şiirler söyler; dans ederlerdi. Thespis
(Tespis) adında bir şair , M.Ö 6. yüzyılda koronun karşısına bir oyuncu
(aktör) çıkararak diyaloğu başlattı. Daha sonra Aiskhylos (Ayklos)
ikinci oyuncuyu, Sophokles (Sofokles) üçüncü oyuncuyu sahneye çıkardı.
Böylece koro, giderek önemini yitirdi ve modern tiyatronun ilk
oluşumları başlamış oldu.
Türk toplumunda tiyatronun ne zaman başladığı kesin olarak
bilinmemektedir. Fakat ozanların; yuğ, sığır, şölen adları verilen
dinsel törenlerdeki gösterileri Türk tiyatrosunun temeli sayılmaktadır.
Şinasi’nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi (1859), Batılı anlamda ilk Türk tiyatro eseridir.
Tiyatronun Ögeleri ;
Tiyatro Eseri (oyun, piyes) : Sahnede oynanmak amacıyla yazılmış
eserlere tiyatro eseri denir. Tiyatro eseri olayları oluş halinde
gösterir. Bu çeşit eserlerde olaylar yazarın ağzından anlatılmaz.
Eserin kişileri tarafından doğrudan doğruya söylenir ve yapılır. Bir
tiyatro eserinde olay, konu, kişiler, perdeler ve tablolar vardır. Her
tiyatro eseri perde ve sahnelerden oluşur.
Genel olarak bir tiyatro eserini olay, kişiler, üslup (biçem) oluşturur.
Olay : Tiyatro eserinin konusunu oluşturur. Çoğunlukla yaşamdan alınır
ya da gerçeğe benzer. Olay, çoğunlukla bir savaşımdan (mücadeleden),
yani iki gücün çatışmasından doğar. Çatışan güçler, insanla insan,
insanla hayvan, insanla doğa, insanla doğaüstü varlıklar vb. olabilir.
Tiyatro eserinde olayların bir hareket halinde sergilenmesine aksiyon
(eylem) denir. Olaya dayalı diğer sanat eserlerinde olduğu gibi,
tiyatro eserindeki olay da serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur.
Kişiler: Tiyatro eserinde kişiler, eylem içinde verilir. Kişiler,
aralarında savaşım geçen varlıklardır. Bunlar yaşamdakilerin tipik
birer örneğidirler. Kişiler, temsil ettikleri karakterlere uygun
eylemler sergilemelidir. Oyun kişisi, ya da insanın ortak ve genel
özelliklerini simgeleyecek biçimde tip olarak ele alınır; ya da insanın
kişisel özelliklerini yansıtacak biçimde karakter olarak işlenir.
Sahne:Tiyatroda oyunun oynandığı,olayın geçtiği
yerdir.Sahne,izleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden
belirli ölçüde yüksek olan;oyun,müzik gibi her türlü gösteri yapmaya
uygun alandır.
Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün dekor bakımından değişik olan küçük kısımlarına da sahne denir.
Edebiyatımızda sahne sözcüğünün karşılığı olarak fıkra,meclis sözcükleri de kullanılmıştır.
Seyirci:Tiyatro izleyicisine seyirci denir.
Tiyatroda,diğer sanatlardan farklı olarak seyirciyle oyuncuların
aynı ortamda olması etkileşimde canlılığı getirir.Bu nedenle oyuncu ve
izleyici arasında sürekli duygu alışverişi vardır.Tiyatroda seyirci ve
oyuncu iki temel ögedir,birlikte duyar ve düşünürler.
Namık Kemal,”Celâlettin Harzemşah”ın önsözünde seyirciyle oyun
ilişkisini şöyle belirtmektedir:”Tiyatro seyirciye üç noktadan etki
eder:1.Göze,2.Kulağa,3.Vicdana.Seyirci gözü ile izler,kulağı ile
dinler,eserin tamamını vicdanında değerlendirir.Buna göre bazen
ağlar,bazen de güler.”
Üslûp:Bir sanatçıya,bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik,renk,biçimlendirme ve söyleyiş özelliğine üslûp denir.
Her tiyatro yazarının kendine özgü bir üslûbu vardır.Yazar,eserini kendi duyuş,düşünüş ve anlatış özelliklerine göre oluşturur.
Tiyatroda,toplumun çeşitli kesimlerinden kişiler ve olaylar
canlandırılır.Fakat kişilerin konuşmalarını ve olayların sahnede olduğu
gibi yansıtmak yeterli olmaz.Konuşmaların ve olayların aktarımında
yazarın yorumlaması da önemlidir.Yazarın kişiselliği,kullandığı dilin
yapısı,anlatılmak istenen konu,eserin yazıldığı zaman,üslûbun
oluşmasında etkili olan ögelerdir.
Tiyatro eserinin üslûbunda dil olgunluğunun önemli yeri
vardır.Yazar,sahnede dilin de temsil edildiğini unutmaz.Sahne eserinin
dili,halkla ilişkisini koparmayan bir kültür dilidir.
Oyuncu:Bir rolü sahnede canlandıran kişiye oyuncu denir.Erkek oyuncuya
aktör,kadın oyuncuya aktrist denir.Oyuncular,tiyatro eserindeki olguyu
canlandıran ögeler olduğu için tiyatronun temeli sayılırlar.
TİYATRO ÇEŞİTLERİ ;
Bugünkü tiyatronun kaynağının Antik Yunan Tiyatrosu
olduğunu daha önce belirtmiştik.Antik tiyatronun iki türü olan trajedi
ve komedinin kaynağı Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan
törenlerdir.Trajedi ve komedinin ayırıcı özelliklerini Aristotales ilk
kez Poetika adlı eserinde belirtmiştir.
İlk örnekleri Antik Yunan edebiyatında görülen trajedi ve komedi
daha sonra Yunan ve Latin edebiyatlarının örnek tutulduğu klasisim
akımı devrinde özellikle Fransa’da yeniden canlanarak 19.yüzyılın
ortalarına kadar sürmüştür.
19.yüzyılda romantizm akımına bağlı sanatçıların trajedi ve
komedinin kalsik kitaplarını kırması ve bir ölçüde bunları
kaynaştırmasıyla dram oluşmuştur.
Türk tiyatrosunda,Batılı anlamda ilk eser Şinasi’nin Tanzimat
döneminde yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik komedidir.Tanzimatla
birlikte Türk tiyatrosu komedi ve dram türüne yönelmiştir.
Komedi türünde yazanlar özellikle Moliere(Molyer)’den
etkilenmişler,zaman zaman geleneksel oyunlarımızdan da
yaralanmşlardır.Şinasi’nin yanında Teodor Kasap,Ali Bey,Ahmet Vefik
Paşa komedi türünde eserler vermişlerdir.
Dram türünde Namık Kemal,Abdülhak Hamit Tahran gibi
yazarlar,romantizmin etkisiyle aşırı duygusallığa kapılmışlar,konuşma
dilinden uzaklaşma,olay örgüsüne ve oyun tekniğine önem vermeme
yüzünden pek başarılı olamamışlardır.
II.Meşrutiyet Dönemi’nde de tiyatro çalışmaları sürmüş,ancak başarılı türler Cumhuriyet Dönemi’nde verilmiştir.
Meşrutiyet’ten bu yana dram türünde eser veren bazı sanatçılar
şunlardır:Müsahipzade Celal,Vedat Nedim Tör,Reşat Nuri Güntekin,Faruk
Nafiz Çamlıbel,Nazım Hikmet,Necip Fazıl Kısakürek,Oktay Rıfat,Haldun
Taner,Turgut Özakman,Sermet Çağan,Güngör Dilmen.
TRAJEDİ ;
Yaşamın acıklı yönlerini, kendine özgü kurallarla sahnede
yansıtmak; ahlak, erdem örneği göstermek için yazılmış manzum tiyatro
eserine trajedi denir.
Antik Yunan’da dionysos adına yapılan törenlerde, korodaki
insanlar keçi derilerine sarınarak şarkı söyledikleri için bu türe keçi
şarkısı anlamına gelen tragedia adı verilmiştir.
Trajedi; izleyicide korku, heyecan, acındırma duyguları uyandırarak ders vermeyi amaçlar.
Trajedilerde işlenen trajedik olay, iki yüksek değer arasındaki çelişkiyi yaşayan insanın durumundan doğar.
Klasik trajedinin özellikleri şunlardır:
• Trajedilerde erdem ve ahlaka her şeyin üstünde yer verilir.
• Trajedi, konularını tarihten ve mitolojiden alır. 17. yüzyıla kadar
yazılan trajedilerde konular, yunan ve Latin mitolojisinden, tarihinden
alınırdı.
• Trajedilerde; çirkin sayılan vurma, yaralama, öldürme gibi olaylar,
sahnede, seyircilerin gözleri önünde sergilenmez, bu olaylar sahne
gerisinden duyurulur.
• Trajediler, manzum olarak yazılır.
• Trajedi beş perdeden oluşur.
• Kahramanlar olağanüstü varlıklar veya soylulardır : tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar, krallar, kraliçeler vb.
• Trajedilerde üç birlik kuralı vardır. Bir eserin zaman, mekân (yer),
olay birliği içinde verilmesine üç birlik kuralı denir:
1. Zaman birliği: eserin konusunu oluşturan olay, 24 saat içinde geçer.
Eserin konusu, olayın sonuca en yakın yerinden seçilir.
2. Yer birliği: olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir.
3. Olay birliği: piyesin tek bir ana olay çevresinde gelişmesidir.
Klasik trajedinin önemli yazarları şunlardır: Aiskhylos (ayklos- M.Ö 6.
yüzyıl), Sophokles (sofokles-M.Ö 5. yüzyıl), Euripides (öripides- M.Ö.
5. yüzyıl), Ennius (enius-M.Ö. 3. yüzyıl), Corneille (korneyl-M.S. 17
yüzyıl), Racine (rasin- M.S. 17. yüzyıl).
KOMEDİ ;
İzleyiciyi güldüren, eğlendiren ve eğlendirirken düşündüren tiyatro
türüne komedi denir. Aristoteles, komediyi Poetika adlı eserinde şöyle
tanımlar: “Komedi, ortalamadan daha aşağı (kötü) olan karakterlerin
taklididir. Bununla birlikte komedi, her kötü olanı taklit etmez;
tersine gülünç olanı taklit eder. Bu ise soylu olmayanın bir bölümüdür.
Çünkü gülünç olanın özü soylu olmayışa ve kusura dayanır.”
Komedi de trajedi gibi Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan
törenlerden doğmuştur. Bu törenlerde komos denilen alaylar kurulurdu.
Bol bol şarap içip acayip kılıklara giren halk flüt çalan birisinin
arkasında türlü taşkınlıklar yaparak sokaklarda, kırlarda dolaşırdı.
İnsanlar birbirlerine sataşır, şakalar yaparlardı. Komedi terimi komos
(cümbüş, alay) ve ode (ezgi) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur.
Klasik komedinin özellikleri şunlardır:
Komedide kişilerin ya da toplumun gülünç yanları ortaya konularak
seyirci güldürme yoluyla düşündürme ve doğru yola yöneltme amacı
güdülür.
• Konular günlük yaşamdan alınır.
• Kişiler çoğunlukla halk kesiminden kimselerdir.
• Acı veren olaylar (vurmak, yaralamak vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilebilir.
• Üslupta soyluluk aranmaz; her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilir.
• Nazımla yazılır. (17. yy klasik edebiyatında nesirle yazılmış komediler de vardır.)
• Trajediler de komediler gibi birbiri arkasından sürüp giden “diyalog”
ve “koro” bölümlerinden oluşur. Eser ara vermeden oynanır, perde arası
yoktur.
• Komedide de üç birlik kuralına uyulmuştur. Sonraları bu kuraldan
vazgeçilmiştir. Günümüz komedi yazarları komedinin bu klasik kuralına
bağlı kalmadan eserini oluşturmuşlardır. Rönesans’tan bu yana bu
gelişim sürmektedir.
Başlıca komedi çeşitleri:
Karakter komedisi: İnsan karakterinin gülünç ve aksak yanlarını
konu alan komedidir. Moliere’in Cimri, Sheakspeare’in Venedik Taciri
adlı eserleri karakter komedisidir.
Töre Komedisi: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını konu alan
komedidir. Moliere’in Gülünç Kibarlar, Gogol’un Müfettiş, Şinasi’nin
Şair Evlenmesi adlı eserleri töre komedisidir.
Entrika Komedisi: Olayların şaşırtıcı biçimde düzenlendiği
çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedidir.
Moliere’in Scapin’in Dolapları, Sheakspeare’in Yanlışlılar Komedisi
adlı eserleri entrika komedisidir.
Entrika komedilerine vodvil de denilmektedir.
Klasik komedinin önemli yazarları şunlardır: Aristophanes
(Aristofanes- M.Ö 5. yy), Menandros (Menandros- M.Ö 4. yy), Terentius
(Terentius- M.Ö 3. yy), Plautus (Platus- M.Ö 3. yy), Moliere (Molyer-
M.S. 17. yy).
DRAM ;
Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne
dram denir. Komediler yalnız gülünç; trajediler de acıklı olayları
canlandırmak için yazılmıştır. Oysa ki yaşam, acıları ve sevinçleriyle
bir bütündür. 19. yüzyılda Fransa’da, yaşamın hem acıklı hem gülünç hem
yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.
Dram türünün gelişiminde Shakespeare (Şekspir)´in önemli katkıları
olmuştur. Shakespeare, klasik tiyatronun zaman ve yer birliği
kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede iç içe
vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının, şiir ile düz
yazıyı iç içe, kullandığı oyunları, önce Alman romantiklerini, sonra da
Fransız romantiklerini etkilemiş, böylece dramın temelleri atılmıştır.
Fransız romantiklerinden Victor Hugo (Viktor Hügo), Cromwel (Kromvel)
adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar:
Dramın özelliği gerçektir. Gerçek, yaratılışta, yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan
iki tipin; yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada oan her şey sanatta da vardır.
Dramın özellikleri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
-Hem acıklı hem de gülünç olaylar yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
-Olay, tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
-Kişiler halkın her kesiminden seçilebilir.
-Klasik komedi ve trajedilerdeki eski Yunan mitolojisine yönelik değerler yerine ulusal değerlere yönelme görülür.
-Acı veren olaylar sahnede gösterilebilir.
-Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
-Hem şiirle hem düz yazıyla yazılabilir.
- En önemli yazarları şunlardır:W.Shakespeare,Goethe,Schiller,Victor Hugo
Geri: Tiyatronun Tanımı Ve Dönemsel Tiyatro Akımları
Gelenekli Türk Tiyatrosu ;
Zamanımızdan yaklaşık dört bin yıl önce Orta Asya’da yaşayan Türk
Boylarının bulunduğunu biliyoruz. Türklerin sığır, yuğ, şölen adları
verilen törenlerdeki gösteriler, gelenekli Türk Tiyatrosunun ilk
örnekleri sayılabilir. Bu törenlerin yönetmen ve oyuncuları şaman adı
verilen din adamlarıdır.
Zamanla içeriği genişleyen dinsel törenler, geleneksel törenler
haline gelir. Ergenekon Destanı’nda yer alan demir dövme töreni bu
örneklerden birini oluşturur. Bu törene bütün boy halkı katılır, büyük
bir alan sahne olarak kullanılırdı. Dede Korkut Öyküleri incelendiğinde
, ozan ve kopuzun dram sanatının bir parçası olduğu anlaşılır. Ayrıca
Şamanizm ayinleri bu bakımdan dikkati çeker.
Orta Asya’daki Türklerin; dine, destan ve efsanelere dayalı
dramatik gösterileri dışında, tiyatro gelenekleriyle ilgili yeterli
bilgimiz yoktur. Bilgilerimizle bir kısmı Çin kaynaklarına
dayanmaktadır. İslamiyet’ten önceki tiyatromuzla ilgili araştırmalar
yapan Sırp araştırmacı Nikoliç, Türklere ait ilkel biçimde yazılmış bir
tiyatro metni bulmuştur.
11. yüzyılda İslamiyet’i kabul etmiş olan Türkler, yeni kültürün
etkisiyle tiyatrodan uzak kaldılar. Buna karışık, gölge(hayal) oyunları
cansız olduğu için, hoşgörüyle karşılanmıştır.Ayrıca Türkler;kültür,
inanış ve yaşayışla uygun olarak geleneğe dayalı bir canlandırma sanatı
geliştirdiler. Gelenekli Türk Tiyatrosu adı verilen bu tiyatro
anlayışının kolları şunlardır:
Köylü Tiyatrosu Geleneği: Kırsal bölgelerde, köylerde görülen,
daha çok yöresel yaşamdan konularını alan seyirlik oyunların
oluşturulduğu bir tiyatro geleneğidir. Kökleri geçmişe dayanır. Bolluk,
sevgi, savaş, kıskançlık, yoksulluk gibi konular işlenir. Köy Seyirlik
Oyunu da denilen bu oyunlar sözlü gelenek içinde yer alır. Oyunların
içeriği ve yapısı, yörelere göre farklılıklar gösterebilir. Oyuncular
genellikle profesyonel değildir. Kılık değiştirme, kişileştirme,
maskeler ve müzik oyun içinde yer alabilir.Köylü tiyatrosu geleneği
içinde yer alan oyunlarda kalıplaşmış sözlerin yanı sıra doğaçlamalar
da bulunur.
Halk Tiyatrosu Geleneği: Halk tiyatrosu geleneği içindeki
oyunlarının en yaygınları meddah, Karagöz ve orta oyunudur. Bu oyunlar,
köylü tiyatrosu geleneğine göre sosyal sanat anlayışına ve tiyatroda
biraz daha yaklaşmış oyunlardır. Oyunlar, az çok profesyonel
kimselerdir. Bu oyunlar da doğaçlama geleneğine bağlıdır. Halk
tiyatrosu içinde yer alan oyunlar, şehirlerde belli bir sahneye
anlayışı içinde sergilenirdi.
Batı Tiyatrosu Geleneği: Batılı anlamda tiyatro geleneği
Tanzimat’la başlamıştır. Çeviriler, uyarlamalar ve ilk denemelerle
kendini gösteren bu gelenek günümüze kadar olgunlaşarak gelmiştir.
Günümüzde de gerek devler tiyatroları, gerekse özel tiyatrolar bu
geleneği kurumlaştırarak sürdürmektedir.
KARAGÖZ ;
Karagöz, bir gölge oyunudur. Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir adı
verilen birtakım şekillerin(insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan
ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.
Gölge oyununun önce Çin’de (M.Ö 2. yy) veya Hint’te çıktığı
söylentileri vardır. Evliya Çelebi ise Karagöz il Hacivat’ın Anadolu
Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında(13.yy) yaşamış gerçek
kişiler olduğunu belirtir
Halk arasında bir söylentiye göre ise Karagöz ile Hacivat, Sultan Orhan
(14. yy) zamanında Bursa’da ir cami yapımında çalışmış işçilerdir.
İkisi arasındaki nükteli konuşmalar, diğer işçileri oyaladığı için
Sultan Orhan tarafından öldürülmüşlerdir. Daha sonra Şeyh Küşteri,
Hacivat il Karagöz’ün deriden yapılmış tasvirlerini oynatmış ve onların
şakalarını tekrarlamıştır. Bu nedenle Karagöz perdesine Küşteri Meydanı
da denir.
İslam Dünyasında 11. yüzyılda sözü edilmeye başlanan bu oyuna hayal-i zıll (gölge hayali) adı verilmiştir.
Karagöz oyunu, özellikle 17. yüzyıldan sonra oldukça
yaygınlaşmıştır.19.yyde Karagöz, kısaca, hayal oyunu diye anılmış, bu
oyunu oynatan sanatçılara da hayali(hayalci, Karagözcü) denmiştir
Karagöz oyunu, halk kültürünün ortak ürünüdür. Bu oyunlarda işlenen
çeşitli konuları kimin düzenlediği belli değildir. Karagöz, tulûata
dayandığı için oyunun sözlerini, her sanatçı, oyun sırasında kendine
göre düzenler. Karagöz oyunları 19.yyde yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
Karagöz oyununun bölümleri ;
*Mukaddime(giriş):Oyunun başlangıç bölümüdür. Perdede görüntü
verilmeden önce müzik başlar. Sonra konuya uygun olarak bir görüntü
verilir. Hacivat Of… hay, Haak! diyerek perde gazeline başlar.
*Muhavere(söyleşme):Karagöz ile Hacivat arasında geçer. Muhavere iki
bölüme ayrılır: Bunlar, fasılla ilişkisi olan ve fasılla ilişkisi
olmayan bölümlerdir. Muhaverede yalnız Hacivat ve Karagöz bir oyun
oynar. Bu oyun, önce olmayacak bir olayın gerçekleşmiş gibi
anlatılmasıyla başlar, sonra bunun düş olduğu anlaşılır
*Fasıl(oyun):Oyunun kendisidir. Hacivat ve Karagözden başka oyun
kişileri fasılda görünürler. Karagöz oyunları genellikle adlarını bu
bölümün içeriğinden alır
*Bitiş: Bu bölüm çok kısadır. Karagöz, oyunun bittiğini haber verir,
kusurları için özür diler, gelecek oyunu duyurur. Karagözle Hacivat
arasında kısa bir söyleşme geçer. Bu söyleşmede oyundan çıkartılacak
sonuç da belirtilir
Karagöz oyununun kişileri ;
Karagöz oyununun en önemli kişileri Karagöz ve Hacivat’tır.
Karagöz okumamış halkı; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın kimseleri
temsil eder. Oyunda konuya göre türlü meslek, yöre ve uluslardan
kişiler, kendi şiveleriyle taklit edilir. Karagöz oyununun diğer önemli
kişileri şunlardır:
Çelebi ( genç, züppe bir mirasyedi) Kürt (hamal, bekçi)
Altı Kulaç Beberuhi (cüce ve aptal) Arnavut (bahçıvan, bozacı, korucu)
Tuzsuz Deli Bekir (sarhoş, zorba) Acem (zengin tüccar)
Efe (zorba) Ak arap (dilenci, kahve dövücüsü)
Matiz (sarhoş) Zenci arap (lala, köle)
Zenne (kadın) Yahudi (Bezirgan)
Kastamonulu (oduncu, bekçi) Ermeni (Kuyumcu)
Bolulu (Aşçı) Frenk ve Rum (doktor, terzi, tüccar, meyhaneci)
Kayserili (pastırmacı) Lâz (kayıkçı, kalaycı)
Rumelili (pehlivan, arabacı) Tiryakî (laf ebesi)
Karagöz oyununun dağarcığı ;
Bilinen karagöz oyunlarının sayısı çoksa da Karagöz oyununun
klasik dağarcığı yirmi sekiz oyunda birleşmiştir. Bu oyunlardan
bazıları şunlardır; Ağalık, Bahçe Sefası, Balıkçılar, Baskın, Leyla ile
Mecnun, Ferhat ile Şirin, Cambazlar, Sahte Esirci, Hain Kâhya, Horozlu
Düğün, Karagöz’ün Yalova Sefası, Cin Çarpması.
Zamanımızdan yaklaşık dört bin yıl önce Orta Asya’da yaşayan Türk
Boylarının bulunduğunu biliyoruz. Türklerin sığır, yuğ, şölen adları
verilen törenlerdeki gösteriler, gelenekli Türk Tiyatrosunun ilk
örnekleri sayılabilir. Bu törenlerin yönetmen ve oyuncuları şaman adı
verilen din adamlarıdır.
Zamanla içeriği genişleyen dinsel törenler, geleneksel törenler
haline gelir. Ergenekon Destanı’nda yer alan demir dövme töreni bu
örneklerden birini oluşturur. Bu törene bütün boy halkı katılır, büyük
bir alan sahne olarak kullanılırdı. Dede Korkut Öyküleri incelendiğinde
, ozan ve kopuzun dram sanatının bir parçası olduğu anlaşılır. Ayrıca
Şamanizm ayinleri bu bakımdan dikkati çeker.
Orta Asya’daki Türklerin; dine, destan ve efsanelere dayalı
dramatik gösterileri dışında, tiyatro gelenekleriyle ilgili yeterli
bilgimiz yoktur. Bilgilerimizle bir kısmı Çin kaynaklarına
dayanmaktadır. İslamiyet’ten önceki tiyatromuzla ilgili araştırmalar
yapan Sırp araştırmacı Nikoliç, Türklere ait ilkel biçimde yazılmış bir
tiyatro metni bulmuştur.
11. yüzyılda İslamiyet’i kabul etmiş olan Türkler, yeni kültürün
etkisiyle tiyatrodan uzak kaldılar. Buna karışık, gölge(hayal) oyunları
cansız olduğu için, hoşgörüyle karşılanmıştır.Ayrıca Türkler;kültür,
inanış ve yaşayışla uygun olarak geleneğe dayalı bir canlandırma sanatı
geliştirdiler. Gelenekli Türk Tiyatrosu adı verilen bu tiyatro
anlayışının kolları şunlardır:
Köylü Tiyatrosu Geleneği: Kırsal bölgelerde, köylerde görülen,
daha çok yöresel yaşamdan konularını alan seyirlik oyunların
oluşturulduğu bir tiyatro geleneğidir. Kökleri geçmişe dayanır. Bolluk,
sevgi, savaş, kıskançlık, yoksulluk gibi konular işlenir. Köy Seyirlik
Oyunu da denilen bu oyunlar sözlü gelenek içinde yer alır. Oyunların
içeriği ve yapısı, yörelere göre farklılıklar gösterebilir. Oyuncular
genellikle profesyonel değildir. Kılık değiştirme, kişileştirme,
maskeler ve müzik oyun içinde yer alabilir.Köylü tiyatrosu geleneği
içinde yer alan oyunlarda kalıplaşmış sözlerin yanı sıra doğaçlamalar
da bulunur.
Halk Tiyatrosu Geleneği: Halk tiyatrosu geleneği içindeki
oyunlarının en yaygınları meddah, Karagöz ve orta oyunudur. Bu oyunlar,
köylü tiyatrosu geleneğine göre sosyal sanat anlayışına ve tiyatroda
biraz daha yaklaşmış oyunlardır. Oyunlar, az çok profesyonel
kimselerdir. Bu oyunlar da doğaçlama geleneğine bağlıdır. Halk
tiyatrosu içinde yer alan oyunlar, şehirlerde belli bir sahneye
anlayışı içinde sergilenirdi.
Batı Tiyatrosu Geleneği: Batılı anlamda tiyatro geleneği
Tanzimat’la başlamıştır. Çeviriler, uyarlamalar ve ilk denemelerle
kendini gösteren bu gelenek günümüze kadar olgunlaşarak gelmiştir.
Günümüzde de gerek devler tiyatroları, gerekse özel tiyatrolar bu
geleneği kurumlaştırarak sürdürmektedir.
KARAGÖZ ;
Karagöz, bir gölge oyunudur. Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir adı
verilen birtakım şekillerin(insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan
ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.
Gölge oyununun önce Çin’de (M.Ö 2. yy) veya Hint’te çıktığı
söylentileri vardır. Evliya Çelebi ise Karagöz il Hacivat’ın Anadolu
Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında(13.yy) yaşamış gerçek
kişiler olduğunu belirtir
Halk arasında bir söylentiye göre ise Karagöz ile Hacivat, Sultan Orhan
(14. yy) zamanında Bursa’da ir cami yapımında çalışmış işçilerdir.
İkisi arasındaki nükteli konuşmalar, diğer işçileri oyaladığı için
Sultan Orhan tarafından öldürülmüşlerdir. Daha sonra Şeyh Küşteri,
Hacivat il Karagöz’ün deriden yapılmış tasvirlerini oynatmış ve onların
şakalarını tekrarlamıştır. Bu nedenle Karagöz perdesine Küşteri Meydanı
da denir.
İslam Dünyasında 11. yüzyılda sözü edilmeye başlanan bu oyuna hayal-i zıll (gölge hayali) adı verilmiştir.
Karagöz oyunu, özellikle 17. yüzyıldan sonra oldukça
yaygınlaşmıştır.19.yyde Karagöz, kısaca, hayal oyunu diye anılmış, bu
oyunu oynatan sanatçılara da hayali(hayalci, Karagözcü) denmiştir
Karagöz oyunu, halk kültürünün ortak ürünüdür. Bu oyunlarda işlenen
çeşitli konuları kimin düzenlediği belli değildir. Karagöz, tulûata
dayandığı için oyunun sözlerini, her sanatçı, oyun sırasında kendine
göre düzenler. Karagöz oyunları 19.yyde yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
Karagöz oyununun bölümleri ;
*Mukaddime(giriş):Oyunun başlangıç bölümüdür. Perdede görüntü
verilmeden önce müzik başlar. Sonra konuya uygun olarak bir görüntü
verilir. Hacivat Of… hay, Haak! diyerek perde gazeline başlar.
*Muhavere(söyleşme):Karagöz ile Hacivat arasında geçer. Muhavere iki
bölüme ayrılır: Bunlar, fasılla ilişkisi olan ve fasılla ilişkisi
olmayan bölümlerdir. Muhaverede yalnız Hacivat ve Karagöz bir oyun
oynar. Bu oyun, önce olmayacak bir olayın gerçekleşmiş gibi
anlatılmasıyla başlar, sonra bunun düş olduğu anlaşılır
*Fasıl(oyun):Oyunun kendisidir. Hacivat ve Karagözden başka oyun
kişileri fasılda görünürler. Karagöz oyunları genellikle adlarını bu
bölümün içeriğinden alır
*Bitiş: Bu bölüm çok kısadır. Karagöz, oyunun bittiğini haber verir,
kusurları için özür diler, gelecek oyunu duyurur. Karagözle Hacivat
arasında kısa bir söyleşme geçer. Bu söyleşmede oyundan çıkartılacak
sonuç da belirtilir
Karagöz oyununun kişileri ;
Karagöz oyununun en önemli kişileri Karagöz ve Hacivat’tır.
Karagöz okumamış halkı; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın kimseleri
temsil eder. Oyunda konuya göre türlü meslek, yöre ve uluslardan
kişiler, kendi şiveleriyle taklit edilir. Karagöz oyununun diğer önemli
kişileri şunlardır:
Çelebi ( genç, züppe bir mirasyedi) Kürt (hamal, bekçi)
Altı Kulaç Beberuhi (cüce ve aptal) Arnavut (bahçıvan, bozacı, korucu)
Tuzsuz Deli Bekir (sarhoş, zorba) Acem (zengin tüccar)
Efe (zorba) Ak arap (dilenci, kahve dövücüsü)
Matiz (sarhoş) Zenci arap (lala, köle)
Zenne (kadın) Yahudi (Bezirgan)
Kastamonulu (oduncu, bekçi) Ermeni (Kuyumcu)
Bolulu (Aşçı) Frenk ve Rum (doktor, terzi, tüccar, meyhaneci)
Kayserili (pastırmacı) Lâz (kayıkçı, kalaycı)
Rumelili (pehlivan, arabacı) Tiryakî (laf ebesi)
Karagöz oyununun dağarcığı ;
Bilinen karagöz oyunlarının sayısı çoksa da Karagöz oyununun
klasik dağarcığı yirmi sekiz oyunda birleşmiştir. Bu oyunlardan
bazıları şunlardır; Ağalık, Bahçe Sefası, Balıkçılar, Baskın, Leyla ile
Mecnun, Ferhat ile Şirin, Cambazlar, Sahte Esirci, Hain Kâhya, Horozlu
Düğün, Karagöz’ün Yalova Sefası, Cin Çarpması.
Geri: Tiyatronun Tanımı Ve Dönemsel Tiyatro Akımları
ORTA OYUNU ;
Orta oyunu, çevresi izleyicilerle çevrili bir alan içinde oynanan,
yazılı metne dayanmayan, içinde müzik, raks ve şarkı da bulunan
doğaçlama bir oyundur.Orta oyunu adının geçtiği ilk belge 1834
tarihlidir.Daha eski kaynaklarda bu oyun; kol oyunu, meydan oyunu,
taklit oyunu, zuhurî gibi adlarla anılmıştır.
Orta oyunu, han ya da kahvehane gibi kapalı yerlerde de oynanmakla
birlikte, genel olarak açık yerlerde ortada oynanan bir oyundur.Oyunun
oynandığı yuvarlak ya da oval alana palanga denir.Oyunun dekoru; yeni
dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir
kafesten oluşur.Yeni dünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak
kullanılır.Dükkânda bir tezgâh, birkaç hasır iskemle bulunur.
Orta oyununun kişileri ve fasılları Karagöz oyunuyla büyük oranda
benzerlik gösterir.Oyunun en önemli iki kişisi Kavuklu ve
Pişekâr’dır.Kavuklu, Karagöz oyunundaki Karagöz’ün karşılığı, Pişekâr
da Hacivat’ın karşılığıdır.Orta oyununda da gülmece ögesi, Karagöz
oyunundaki gibi, yanlış anlamalara, nüktelere ve güldürücü hareketlere
dayanır.Oyunda çeşitli mesleklerden, yörelerden, uluslardan insanların
meslekî ve yöresel özellikleri, ağızları taklit edilir.Bunlar arasında
Arap, Acem, Kastamonulu, Kayserili, Kürt, Frenk, Laz, Yahudi, Ermeni
vb. sayılabilir.Orta oyununda kadın rolünü oynayan kadın kılığına
girmiş erkeğe Zenne denir.
Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustaları sayılır.
Orta Oyununun Bölümleri ;
Mukaddime (Giriş):zurnacı, Pişekar havası çalar. Pişekar çıkar ve
izleyiciyi selamladıktan sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada
,oynanacak oyunun adı belirtilir. Daha sonra zurnacı kavuklu havasını
çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile
arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden
Pişekâr’ı görüp korkarlar ve korkudan birbirlerinin üstüne düşerler.
Bazı oyunlarda zenne takımı ve Çelebi’nin daha önce çıkıp Pişekar’la
konuştukları bir sahne de vardır.
MEDDAH ;
Methedici (övücü), taklitler yapıp hoş,öyküler,anlatarak halkı
eğlendiren sanatçıya meddah denir. Türk halk zekasının ve halkın,
olayları karikatürize etme gücünün büyük sanatlarından biri olan
meddahlık, yüzyıllar boyu yaşamış, Türk halkı arasında çok ilgi
görmüştür. Meddahlık için tek adamlı tiyatro diyebiliriz. Meddah,
tiyatronun bütün kişilerini varlığında birleştiren bir aktördür.
Yüksekçe bir o yerde oturarak bir öyküyü başından sonuna kadar,
canlandırdığı kişileri ağız özelliklerine göre konuşturarak anlatır.
Perdesi, sahnesi, elbiseleri, dekoru, kişileri bulunmayan bu tiyatronun
her şeyi meddah denilen o tek adamın zekasına, bilgisine, söz
söylemedeki başarısına bağlıdır. Meddahların çoğu, klasikleşmiş
beyitlerle öykülerine başlarlar. Meddah anlatacağı öyküye geçmeden
önce: "Haak dostum Haak!" diyerek çoğunlukla şu beyitle öyküye girer:
"Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letâfet,
Dinle imdi bende-i acizden hoş bir hikâyet."
Meddah kişilerin ağız özelliklerini taklit ettiği gibi hayvanların,
doğanın ve cansız nesnelerin seslerini de taklit eder. Meddahın iki
aracı vardır; biri boynuna doladığı mendili,öteki de.elinde tuttuğu
sopasıdır. Mendille çeşitli başlıklar yapar, "´terini siler. Sopayı da
oyunu başlatmak, seyirciyi suskunluğa çağırmak, kapıyı vurmak için ya
da saz, süpürge, tüfek,at yerine kullanır.
Bitişte. özür diler, oyundan çıkan sonucu (kıssa) bildirir. Daha
sonra anlatacağı öykün adını ve öyküyü nerede anlatacağını söyler.
Günümüzde meddahlıkla ilgili birkaç dağınık yazma ve taş baskısı
kitap dışında fazla kaynak yoktur. İstanbul Üniversitesi Kitaplığında
bulunan "Mecmuâ-ı Fevâid" meddahlar üzerine yazılmış önemli bir
kaynaktır.
Köy Seyirlik Oyunları
Köy seyirlik oyunlar, adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı
ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında,
köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.
Oyuncu - seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna
seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas, bir şapka, bir baston, bir
deve, bir sopa, bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden
çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi bittikten sonra yeniden
seyircilerin arasına karışır.
Köy seyirlik oyunlarda da ortaoyununda ve meddahta olduğu gibi
doğaçlamaya büyük önem verilir. Genellikle yönetmenin görevini üstlenen
tecrübeli oyuncu kendi yaratıcılığını da katarak, o yıl ki oyunu, geçen
yıl aklında kalanın üzerinden yeniden yaratır.
Aksesuar çok önemlidir. Köy yerinde çokça bulunan nesneler oyun içerisinde oyuncunun kullanımıyla bir başka anlam kazanırlar.
- Herkes kendini Oyuncu sanıyor, ama burada Yönetmen benim, istediğime Rol, istemediğimede Yoll veririm..
- Herşey paylaşıldıkça güzeldir.Binlerce mutlu insan, milyonlarca
hayat.Ben şu anlık buradayım faydalı olabildiğim kadar.Yarın, meçhul...
- Bizler gerçekten bir kukla sahnesindeyiz, kuklacı felek usta
kuklalarda biz, oyuna çıkıyoruz birer, ikişer. Bittimi oyun sandıktayız
hepimiz...
- Sahnede kendimi tanıdım, eksik yönlerimi keşfettim. Bir bende kaç
farklı ben olduğunu keşfettim. Neye nasıl tepki verdiğimi fark ettim.
Kim olduğumu, ne olduğumu, ne olmadığımı, ne olamayacağımı fark ettim.
Beni ben yapan özelliklerimi buldum. Başka insanlar tanıdım, kim kimdir
kim ne yapar öğrendim. Başka hayatlar yaşayabilmeyi, kendimi bambaşka
bir kimliğin ruhunda bulabilmeyi öğrendim.. Yani kısacası " Kendin
olmak " ne anlama gelir anladım. Herkesin bu duyguları yaşaması
ümidiyle..
- Rüya ve hayallerle kendini ve etrafını yönetmeye kalkanlar, hayal perdesi kalkınca hakikatin duvarına çarpabilirler...
Orta oyunu, çevresi izleyicilerle çevrili bir alan içinde oynanan,
yazılı metne dayanmayan, içinde müzik, raks ve şarkı da bulunan
doğaçlama bir oyundur.Orta oyunu adının geçtiği ilk belge 1834
tarihlidir.Daha eski kaynaklarda bu oyun; kol oyunu, meydan oyunu,
taklit oyunu, zuhurî gibi adlarla anılmıştır.
Orta oyunu, han ya da kahvehane gibi kapalı yerlerde de oynanmakla
birlikte, genel olarak açık yerlerde ortada oynanan bir oyundur.Oyunun
oynandığı yuvarlak ya da oval alana palanga denir.Oyunun dekoru; yeni
dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir
kafesten oluşur.Yeni dünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak
kullanılır.Dükkânda bir tezgâh, birkaç hasır iskemle bulunur.
Orta oyununun kişileri ve fasılları Karagöz oyunuyla büyük oranda
benzerlik gösterir.Oyunun en önemli iki kişisi Kavuklu ve
Pişekâr’dır.Kavuklu, Karagöz oyunundaki Karagöz’ün karşılığı, Pişekâr
da Hacivat’ın karşılığıdır.Orta oyununda da gülmece ögesi, Karagöz
oyunundaki gibi, yanlış anlamalara, nüktelere ve güldürücü hareketlere
dayanır.Oyunda çeşitli mesleklerden, yörelerden, uluslardan insanların
meslekî ve yöresel özellikleri, ağızları taklit edilir.Bunlar arasında
Arap, Acem, Kastamonulu, Kayserili, Kürt, Frenk, Laz, Yahudi, Ermeni
vb. sayılabilir.Orta oyununda kadın rolünü oynayan kadın kılığına
girmiş erkeğe Zenne denir.
Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustaları sayılır.
Orta Oyununun Bölümleri ;
Mukaddime (Giriş):zurnacı, Pişekar havası çalar. Pişekar çıkar ve
izleyiciyi selamladıktan sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada
,oynanacak oyunun adı belirtilir. Daha sonra zurnacı kavuklu havasını
çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile
arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden
Pişekâr’ı görüp korkarlar ve korkudan birbirlerinin üstüne düşerler.
Bazı oyunlarda zenne takımı ve Çelebi’nin daha önce çıkıp Pişekar’la
konuştukları bir sahne de vardır.
MEDDAH ;
Methedici (övücü), taklitler yapıp hoş,öyküler,anlatarak halkı
eğlendiren sanatçıya meddah denir. Türk halk zekasının ve halkın,
olayları karikatürize etme gücünün büyük sanatlarından biri olan
meddahlık, yüzyıllar boyu yaşamış, Türk halkı arasında çok ilgi
görmüştür. Meddahlık için tek adamlı tiyatro diyebiliriz. Meddah,
tiyatronun bütün kişilerini varlığında birleştiren bir aktördür.
Yüksekçe bir o yerde oturarak bir öyküyü başından sonuna kadar,
canlandırdığı kişileri ağız özelliklerine göre konuşturarak anlatır.
Perdesi, sahnesi, elbiseleri, dekoru, kişileri bulunmayan bu tiyatronun
her şeyi meddah denilen o tek adamın zekasına, bilgisine, söz
söylemedeki başarısına bağlıdır. Meddahların çoğu, klasikleşmiş
beyitlerle öykülerine başlarlar. Meddah anlatacağı öyküye geçmeden
önce: "Haak dostum Haak!" diyerek çoğunlukla şu beyitle öyküye girer:
"Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letâfet,
Dinle imdi bende-i acizden hoş bir hikâyet."
Meddah kişilerin ağız özelliklerini taklit ettiği gibi hayvanların,
doğanın ve cansız nesnelerin seslerini de taklit eder. Meddahın iki
aracı vardır; biri boynuna doladığı mendili,öteki de.elinde tuttuğu
sopasıdır. Mendille çeşitli başlıklar yapar, "´terini siler. Sopayı da
oyunu başlatmak, seyirciyi suskunluğa çağırmak, kapıyı vurmak için ya
da saz, süpürge, tüfek,at yerine kullanır.
Bitişte. özür diler, oyundan çıkan sonucu (kıssa) bildirir. Daha
sonra anlatacağı öykün adını ve öyküyü nerede anlatacağını söyler.
Günümüzde meddahlıkla ilgili birkaç dağınık yazma ve taş baskısı
kitap dışında fazla kaynak yoktur. İstanbul Üniversitesi Kitaplığında
bulunan "Mecmuâ-ı Fevâid" meddahlar üzerine yazılmış önemli bir
kaynaktır.
Köy Seyirlik Oyunları
Köy seyirlik oyunlar, adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı
ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında,
köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.
Oyuncu - seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna
seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas, bir şapka, bir baston, bir
deve, bir sopa, bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden
çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi bittikten sonra yeniden
seyircilerin arasına karışır.
Köy seyirlik oyunlarda da ortaoyununda ve meddahta olduğu gibi
doğaçlamaya büyük önem verilir. Genellikle yönetmenin görevini üstlenen
tecrübeli oyuncu kendi yaratıcılığını da katarak, o yıl ki oyunu, geçen
yıl aklında kalanın üzerinden yeniden yaratır.
Aksesuar çok önemlidir. Köy yerinde çokça bulunan nesneler oyun içerisinde oyuncunun kullanımıyla bir başka anlam kazanırlar.
- Herkes kendini Oyuncu sanıyor, ama burada Yönetmen benim, istediğime Rol, istemediğimede Yoll veririm..
- Herşey paylaşıldıkça güzeldir.Binlerce mutlu insan, milyonlarca
hayat.Ben şu anlık buradayım faydalı olabildiğim kadar.Yarın, meçhul...
- Bizler gerçekten bir kukla sahnesindeyiz, kuklacı felek usta
kuklalarda biz, oyuna çıkıyoruz birer, ikişer. Bittimi oyun sandıktayız
hepimiz...
- Sahnede kendimi tanıdım, eksik yönlerimi keşfettim. Bir bende kaç
farklı ben olduğunu keşfettim. Neye nasıl tepki verdiğimi fark ettim.
Kim olduğumu, ne olduğumu, ne olmadığımı, ne olamayacağımı fark ettim.
Beni ben yapan özelliklerimi buldum. Başka insanlar tanıdım, kim kimdir
kim ne yapar öğrendim. Başka hayatlar yaşayabilmeyi, kendimi bambaşka
bir kimliğin ruhunda bulabilmeyi öğrendim.. Yani kısacası " Kendin
olmak " ne anlama gelir anladım. Herkesin bu duyguları yaşaması
ümidiyle..
- Rüya ve hayallerle kendini ve etrafını yönetmeye kalkanlar, hayal perdesi kalkınca hakikatin duvarına çarpabilirler...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz