MATROCK Forum
İÇERİĞİMİZİ SADECE ÜYELERİMİZ KULLANABİLİR
Merhaba MatRoCk FoRuM'un tüm Hizmetlerinden Faydalanabilmek Ve Paylaşımlarda Bulunmak İçin Lütfen Kaydolun
Ayrıca ForumSAyfamızda Degişikliklere Gidiyoruz! ! ! İçerigimizi Dahada Genelleştiriyoruz İşimiz Zorlaşacagından Modaratorler Alınacaktır Forum Sayfamıza Bilginize

Join the forum, it's quick and easy

MATROCK Forum
İÇERİĞİMİZİ SADECE ÜYELERİMİZ KULLANABİLİR
Merhaba MatRoCk FoRuM'un tüm Hizmetlerinden Faydalanabilmek Ve Paylaşımlarda Bulunmak İçin Lütfen Kaydolun
Ayrıca ForumSAyfamızda Degişikliklere Gidiyoruz! ! ! İçerigimizi Dahada Genelleştiriyoruz İşimiz Zorlaşacagından Modaratorler Alınacaktır Forum Sayfamıza Bilginize
MATROCK Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Aşağa gitmek

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Empty EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Mesaj tarafından Yönetici Ptsi Mart 02 2009, 00:19

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ!!!

ABSOLUTİZM

Mutlakçılık. Herhangi bir eserde ya da ilkede bir ebedinin varlığına ve
değişmezliğine inanmak, eseri ya da ilkeyi bu değişmeze göre incelemek.

AÇIK HECE

Türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa heceler. Örneğin
a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi. Arapça ve Farsça’da ise sözcüklerde sesli
harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere verilen isim.
Örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi. Aruz vezninde bütün açık heceler kısa
hece olarak kabul edilir.

AÇIKLAMA

Edebi bir eseri geniş okuyucu kitleleri için anlaşılabilir hale
getirmek için yapılan yazılı çalışmalar. Sanatçılar eserlerinde anlamı
herkes tarafından bilinmeyen sözcükler, deyimler, durumlar ve
düşüncelerle, sanatlar kullanır. Bunların her biri bir olay, bir durum
ya da düşünceyi ifade eder. Okuyucu bunları çözmeden eserin bütününü
anlayamaz. Açıklamanın amacı bu anlamayı sağlamaktır.

AÇIKLIK

Bir metinde belirtilmek istenen duygu ve düşüncelerin kolay, anlaşılır,
herhangi bir ek yoruma açıklamaya gerek kalmadan kavranılabilir
olmasıdır.

ADAPTE

Herhangi bir dilde yazılmış bir eseri, başka bir dile yer ve kişi
adlarını değiştirerek, olayları örf ve adet, duyuş ve düşünüş
bakımından aktarıldığı dili konuşanların hayatına uygulamak yöntemli
serbest çeviri tarzıdır. Türk edebiyatında daha çok tiyatro eserlerinde
kullanılır. Örneğin Tanzimat edebiyatı yazarlarından Ahmet Vefik
Paşa’nın Moliere’den yaptığı adapteler gibi.

ADAPTASYON
Farklı türde bir eserin (roman, öykü, anı gibi), sahne veya sinemaya
uyarlanması ya da farklı türde bir eserden (roman, destan, öykü gibi)
farklı bir edebi eser (örneğin oyun) meydana getirilmesidir.

AED
Eski Yunanlılarda şiirlerini lirle söyleyen saz şairlerine verilen ad.

AFROZİM Çeşitli konularda mutlak
bilinmesi gereken ana özellikleri kısa, açık ve anlaşılır bir biçimde
anlatma sanatı. Yazarların derin anlam yüklü vecizelerine de afrozim
denir.

AĞIZ
Bir anadilin herhangi bir şivesi içinde var olan söyleyiş farkıdır.
Ağızlarda dilbilgisi ve sözcükler farklı değildir ancak bazı sesler
değişik söylenir. Rumeli ağzı, Karadeniz ağzı gibi.

AHREB ve AHREM
Rubai vezinlerinin ana ölçüsüdür. Mef’ulü ile başlayanlara ahreb, mef’ulün ile başlayanlara ahrem denir.

AHSENÜ’L KASAS
Kıssaların, hikayelerin en güzeli. Bu deyim, Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Suresi’nde geçen Yusuf kıssasını anlatır.

AKD Ü HALL
Düğümleme ve çözülme. Divan edebiyatında nesir bir eseri nazma çevirmeye akd, nazım bir eseri nesire çevirmeye hall denir.

AKICILIK
Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan kolayca okunabilmesi için
anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır şekilde ifade
edilmesi. Akıcılık, düşüncelerin bir düzenleme kapsamında sıralanması,
bu düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen
sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru
olması ile sağlanır. Akıcılık, içerikten çok bir üslup özelliğidir.

AKROSTİŞ Bir şiirde dizelerin ilk
harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük
meydana getirmesi. Divan edebiyatında akrostiş’e muvaşşah ya da
istihrac denir. Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş "üç dize"
anlamına gelir.
Örneğin:
Varolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar
Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler
Âlemde bu andır bize dost esen rüzgar
Cahit Sıtkı Tarancı
Şiirin dizelerinin ilk sözcükleri alt alta okunduğunda "VEDİA" ismi çıkıyor.

AKS, AKİS
Bir cümlede, bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük topluluklarının
yerleri değiştirilerek yapılan söz sanatı. Cümle ya da dizede bir
sözcük diğerinin önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize
tekrarlanır. Tard ü aks veya aks ü tebdil de denir. Aks-i tam (tam
akis) aks-i nakıs (eksik akis) olmak üzere iki türü var.
Aks-i tam, cümle ya da dizenin anlamlı iki parçası kalıp halinde yer değiştirir, ekleme ve çıkarma yapılmaz. Örneğin:

Mümkün değil Hudâyı bilmek de bilmemek de
Mâtem görünür şâdi şâdi görünür mâtem

Aks-i nakıs, Cümle ya da dizelerde anlamlı sözcük topluluklarının
yerlerinin bazı ekleme ve çıkarmalar yaparak değiştirilmesi yöntemidir.
Örneğin:

Hayran oluyor kudretine, sun’una insan
Hayran oluyor kudretine, sun’una hayran
İsmail Safa

Gelse der-gâhına ikrâm görürler küremâ
Kürema dergehine gelse görürler ikrâm
Ziya Paşa

AKSAN
Vurgu demektir. Söyleyiş farkını belirtmek için bazı seslerin üzerine konur.

AKS-İ MÜFRED
Bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması halinde yine
anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir. Örneğin ayak-kaya gibi.

AKSİYON
Bir edebi eserde olguların akışıdır. Örneğin bir romandaki aksiyon,
tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin çıkarılmasından sonra kalan
olaylardır.

ALAKA İlgi. Bir sözcüğü gerçek
anlamının dışında bir anlamda (mecazi) kullanmak için düşünülen ilgiye
alaka denir. Edebi sanatların çoğunda bu durum söz konusudur. Bu ilişki
ne kadar uygun olursa edebi sanat o derece yerinde ve güzel sayılır.





ALEGORİ
Bir düşüncenin canlı bir varlık olarak anlatılması. Soyut bir düşünceyi
heykel ya da resim ile göstermek gibi. Örneğin adalet düşüncesinin gözü
bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla anlatılması gibi.

ALİTERASYON
Şiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla aynı sesleri taşıyan sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak. Örneğin:
Seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı
Tevfik Fikret

Karşı yatan karlı kara dağlar kayıptır.
Dede Korkut

ANA DUYGU
Bir düşünceden çok bir duyguyu dile getirmek, okuyucu ya da dinleyiciye
hissettirmek, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da
konuşmaların öne çıkarmak istediği asıl duyguyu anlatır. Ana duygu bir
metnin özünü oluşturur. Metinde bu duyguyu destekler haldeki bütün
yardımcı duygu ve düşünceler hep ana duyguya bağlanarak onun daha
anlaşır ve duyulur olmasını sağlar. Ana duygu konu anlamına gelmez.
Konu anlatılan şey, ana duygu ise bu anlatılanlardan çıkan sonuçtur.

ANA FİKİR
Belirli bir konuda yazılmış eserlerin temelini oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen asıl düşünce.

ANAGRAM
Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka bir sözcük kurmak. Örneğin
sahip anlamındaki "malik" sözcüğü ile tamamlamak anlamındaki "ikmal"
sözcüğü kurulabilir. Anagram çoğunlukla özel isimlerde yapılır. Gerçek
isim yerine o isimdeki harflerle yapılan bir başka isim kullanılır.

ANAKRONİZM
Meydana geliş tarihi kesin olarak bilinen bir olayı yaşadığı zaman
belli olan bir kişiyi, değişik bir tarihte gerçekleşmiş ya da yaşamış
gibi gösterme. Örneğin Nasrettin Hoca’nın Timur ile ilgili fıkraları
gibi. Anakronizm bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ya da bir amaç
için bilinçli olarak yapılabilir.

ANALİZ
Bir bütünü parçalarına ayırarak detaylı inceleme. Bir edebi eserin
analizi, olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı incelenmesi
yöntemiyle yapılır. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu
olursa bu duruma eleştiri (tenkit) denir.

ANEKDOT
Bir edebi eserde anlatılan bir olayın başlı başına ayrı bir bütünlük
gösteren parçasıdır. Kısa hikaye, fıkra, menkıbe anlamlarını da taşır.

ANJANBMAN
Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit
veya bendlere kaymasıdır. Türk şiirine Fransız şiirinden geçti.
Servet-i Fünun döneminde yaygınlaştı. Düzyazıyı şiire yaklaştıran
önemli bir üsluptur. Örneğin:

Geçen akşam eve geldim. Dediler:
Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi
geçerken bu sabah.
- Keşke ben evde olaydım... Esef
ettim. Vah vah!
Bir fener yok mu, verin... Nerde
sopam?
Kız çabuk ol...
Gecikirsem kalırım beklemeyin. Zira
yol
Hem uzun, hem de bataktır...
Mehmed Âkif

ANLAM
Her sözcüğün anlattığı düşünce. Sözcükler birden fazla anlama
gelebilir. Bu durumda anlamlardan biri öz anlam diğerleri mecaz
anlamdır. Sözcükler zamanla yeni anlamlar alarak zenginleşebilir.
Zamanla anlamlarının kaybetmelerine anlam daralması denir. Dar anlamı
bulunan sözcüklerin anlamlarının genişlemesine de anlam genişlemesi
denir.

ANLATIM
Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı ifadesi. Edebiyatta daha çok
yazılı anlatım için kullanılır. Anlatımın aracı sözcüklerdir.
Sözcüklerin dilbilgisi kullarına uygun olarak sıralanmasıyla anlatım
ortaya çıkar. Edebiyatta anlatım genel olarak iki türde yapılır. Biri
nesir (düzyazı) diğeri nazım (şiir).

ANTOLOJİ Gerçek sanat eseri
değerindeki örneklerin bir araya getirildiği derleme yapıtlar. Yunanca
anthos (çiçek) ve legein (toplama) sözcüklerinden türemiştir. Batı’da
ilk örneklerini Yunanlılar verdi. Gadaralı Meleagros ile Makedonyalı
Filippos’un Stephanos (Çelenk) isimle derlemeleri ilk antolojidir.
Türkçe’deki ilk antoloji ise Ömer bin Mezid’in 1436’da yaptığı
Mecmuatü’n Nezâir’dir. 83 şairin 397 şiirini kapsayan bu antolojiyi
Prof. Dr. Mustafa Canpolat 1978’de Latin harfleriyle yayımladı.

ANTONİM
Ters anlamlı sözcükler. Sıcak-soğuk, iyi-kötü, acı-tatlı, kısa-uzun, güzel-çirkin gibi.

APOSTROF
Kesme işareti. Özel isimleri eklerinden ayırmak için (Ali’nin kalemi),
sözcükteki düşen bir harfi belirtmek için (n’olur=ne olur), sözcüğün
ekiyle karışmaması için (kola’nı içtin mi) kullanılır.

ARAÇSIZ ÜSLUP
Bir fikri, bir duyguyu söyleyenlerden doğrudan doğruya aktarmak. Monolog ve diyaloglar araçsız üslup örnekleridir.

ARKAİZM
Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.

ASALET
Edebi eserlerde terbiye dışı, çirkin, bayağı, müstehcen ve galiz
sayılan sözcüklerden kaçınmak. Edeb-i kelam ya da mümtaziyet de denir.
Tersi eserlere hasaset adı verilir.

ASKI
Halk edebiyatında saz şairleri aralarındaki şiir yarışmalarında
kazananlara verilmek üzere duvara tüfek, kılıç, heybe, saz gibi şeyler
asardı. Bunlara askı, askıyı kazanmaya da askı indirmek denir.

ÂYÎNE
Sözcük anlamı aynadır. Herhangi bir şeyi veya hali yansıtan, gözönünde
canlandıran anlamında kullanılır. Tasavvuf edebiyatında dünya, Allah’ın
tecelli ettiği bir aynadır.
Yönetici
Yönetici
Administrator

Administrator

Erkek
Mesaj Sayısı : 657
Doğum tarihi : 18/05/92
Yaş : 32
Nerden : İzmir
Takım : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Fenerb11
Memnunmusunuz ? :
EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Right_bar_bleue

Ruh Hali : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Sinirl10
Reputation : 8
Kayıt tarihi : 13/01/09

http://www.matrock1.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Empty Geri: EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Mesaj tarafından Yönetici Ptsi Mart 02 2009, 00:20

BAB
Bir edebi eserin düzenlenmesinde, konuların ele alınıp işlenmesine göre ayrıldığı bölümlerden en geniş olanı.

BÂDE
Üzüm şarabı. Ama tasavvuf edebiyatında aşk anlamındadır.

BAHR-I TAVÎL
Vezinli, kafiyeli uzun nesir cümlelerden kurulan Divan edebiyatı nazım
türü. Fe’ilatün, mefa’ilün, müstef’ilün gibi cüzler arka arkaya
tekrarlanır. Türk edebiyatında çok az kullanılmıştır.

BALAD
Üç uzun bir kısa bendden oluşan Batı edebiyatı nazım türü. Uzun
bendlerin dize sayısı 6-10 arasında değişir. Kısa bend ise 4-5 dizedir.
Bu bend tanrıya, krala, prense ithaf bendidir. Her bendin sonundaki
mısra bir tür nakarattır. Masal ve hikaye niteliğindeki bendleri ele
alıp işleyen, kısa ve hikayesi olan şiirlerdir.

BASİTNAME
Divan edebiyatında yalın Türkçe ile yazılmış gazeller. Bunlara Türkî-i
basit gazel de denir. Basitnamelerde Arapça ve Farsça sözcüklerle
tamlamalar çok azdır. Örneğin:

Düşdi bu gönlüm sana hey sevdüğüm
N’ola yakışsan bana hey sevdüğüm

Çün seve geldi seve gider seni
Bu gönül önden sona hey sevdüğüm

Ayruluk derdi bana bir bun durur
Kim döyer imdi buna hey sevdüğüm

Turmadım uçmak diler gönlüm kuşı
Yüce köşkünden yana hey sevdüğüm

Yüzüni gözler güzel bu uyüzden ay
Giceler kalur tana hey sevdüğüm

Ağzını öpmek ana ol kim senün
Söğme yok yire ana hey sevdüğüm

Cânı dahi bir kez ana hey sevdüğüm
Edirneli Nazmi

BEDÎ Sözü, kulağa hoş gelecek ve
ruha heyecan verecek şekilde güzelleştirme yollarını gösteren bilim.
İlm-i bedî de denir. Bu isim altında toplanan sanatlar iki gruba
ayrılır:
Sözle ilgili sanatlar (Sanayi-i lafziye): Cinas, iştikak, seci, kalp, tedvir, aks, teddil, tasri, tarsi gibi.
Anlamla ilgili sanatlar (Sanayi-i mâneviye): İlhan, tevriye, tenasüp,
mübalağa, leff ü neşr, tensik, mügalata-i mâneviye, tecahül-i ârif,
hüsn-i ta’lil, tezat, istifham, rücu, tekrir, telmin, insal-i mesel,
istidrak, tevcih, iktibas gibi.

BELÂGAT
Düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı. Sözün düzgün, açık, anlaşılır,
güzel olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene göre düzenlenmesini
öğreten bir bilimdir.

BERÂAT-I İSTİHSAL
Sözün başında eserde anlatılanları belirten sözcük ya da söyleyişler.
Berâat üstün gelmek, istihsal yeni ayın görünmesi, yağmurun yağması,
çocuğun doğarken çığlık atması anlamlarına gelir. Bu edebi sanata
hüsn-i ibtida adı da verilir. Amaca iki yolla ulaşılır. Bir ilişki
kurularak ya da ilişki kurulmadan. İlişki kurulmasına tahallüs,
kurulmamasına iktidab denir. Sinan Paşa’nın Tazarru’namesi, Fuzuli’nin
Hüsn’ü Aşk’ı, Cevdet Paşa’nın Belagat-ı Osmanniye adlı eserlerinde bu
sanatın güzel örnekleri vardır.

BERCESTE
Öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize
ya da beyit. Dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i
berceste tanımlamaları kullanılır. Genel anlamda bir şiirdeki en güzel
dize ya da beyit de denebilir. Bazı berceste örnekleri:

Uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya
Ruhi

Su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz
Şeyh Gâlib

Çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da
Şeyh Gâlib

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Muhibbî (Kanuni)

Şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
II. Selim

BERDAR
Asılmış, darağacına çekilmiş. Divan ve tasavvuf edebiyatında sevgilinin
saçlarına vurulan "âşık"ı tanımlamak için kullanılır. Örneğin:

Ayağı yire mi basar zülfine ber-dâr olanun
Zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne
Necati

Dâr olam gerdâr olam ber-dâr olam mansûr olam
Yunus Emre

BEZM
Sohbet, muhabbet, içki meclisi. Daha çok divan edebiyatında kullanılır.
Tamlamalar halindedir. Örneğin bezm-i nûşânûş durmadan içilen meclis
demektir. Bezm-i vüslat kavuşma meclisidir. Bezm-i muhabbet aşk
meclisidir. Bezm-i mey içki meclisidir. Tasavvuf edebiyatında bezm-i
elest şekli kullanılır. Başlangıcı olmayan zaman demektir.

BİLADİYE
Beldeleri konu edinen edebi eserler. Sanatçılar gördükleri, gezdikleri,
sevdikleri ya da görmek istedikleri beldeleri nazım ya da nesir
şeklinde anlatır. Divan edebiyatında Ferdi, Derviş Ömer Efendi gibi
şairlerin biladiyeleri vardır.

BOZLAK
Halk edebiyatımızda bir ezgi türü. Konusunu aşiret kavgalarından, kan
davalarından, aşk maceralarından alır. Çoklukla Güney ve Orta Anadolu
bölgelerinde söylenir. Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri vardır.
Yönetici
Yönetici
Administrator

Administrator

Erkek
Mesaj Sayısı : 657
Doğum tarihi : 18/05/92
Yaş : 32
Nerden : İzmir
Takım : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Fenerb11
Memnunmusunuz ? :
EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Right_bar_bleue

Ruh Hali : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Sinirl10
Reputation : 8
Kayıt tarihi : 13/01/09

http://www.matrock1.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Empty Geri: EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Mesaj tarafından Yönetici Ptsi Mart 02 2009, 00:20

CEM’İYYET
Birbirine uygun veya birbirine karşıt anlamlı sözcükleri bir arada bulundurma. Böyle sözlere cem’iyyetli adı verilir.

CEVAZ-Î EDEBÎ
Sözcüğü vezne uydurmak amacıyla bazı değişikliklerle kullanılması,
hecelerin, seslerin ucun ya da kısa okunması şeklinde yapılan
yanlışları hoş karşılama. Şiirde böyle kullanışlar "kusur" kabul
edilir.

CEZÂLET
Söyleyişleri kulağa sert gelen sözcükleri tanımlar. Uyumu konuya göre
ayarlayan önemli bir anlatım şekli. Örneğin, sanatçı şiddet, büyüklük,
vakar, ölüm, korku, savaş gibi konuları anlatırken ya da işlerken,
sözcükleri de anlattığı konuya uygun düşecek kalın sesliler arasından
seçer. Savaşı anlatırken çekâçâk, gülbank gibi sözcüklerin kullanılması
gibi. Bu tür kalın seslilere elfâz-ı cezele, taşıdıkları niteliğe de
cezâlet denir. Örneğin:
Saflar düzüp hücum hücum edilecek hayl-i düşmene
Dehşet âsimân u zemîn pür-figân olur

Evc-i havâda çekâçâk ı tigden
Âvaz-ı ra’d u sâika reh-gümkünân olur
Nef’i

CÖNK
Halk edebiyatı ürünlerinin yazıldığı defterler. Bir tür antoloji sayılırlar ve yazarlarının kim olduğu çoğu zaman bilinmez.

ÇAPRAZ KAFİYE
Dörder mısralı bendlerle kurulan nazım şekli. Her dörtlüğün tek sayılı
dizeleri ile çift sayılı dizeleri kendi aralarında kafiyelidir. Dörtlük
sayısı sınırlı değildir. Her tür konuya uygun olduğu için çok
kullanılır. Çaprazlama da denir. Örneğin:
Hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şîrâz-ı hayâl ettiren âhengiyle
Yahya Kemal Beyatlı (Rindlerin Ölümü)




DANDİZM
Yapmacık üslup. Bu üslup sanatçıların taklit edilmemek amacıyla kullandıkları üsluptur.

DARAYAK Âşık edebiyatında kafiye
olma olasılığı düşük sözcükler. Âşıkın karşılaşma ya da atışma
sırasında en azından dört ayak kafiye bulması gerekir. Diğer âşık da
aynı ayakta dört sözcük söylemek zorundadır. Darayak bu durumda işe
yarar. Darkapı olarak da adlandırılır.

DARB-I MESEL
Meydana gelen bir durumu, olayı bir örnekle anlatmakta kullanılan kalıplaşmış, anlamlı sözler. Durûb-ı emsâl diye de bilinir.

DEKANLIK
Edebiyatı soysuzlaştırdıkları öne sürülen sanatçı ya da akımlara
verilen isim. Örneğin Ahmet Mithat Efendi, Edebiyat-ı Cedide şairlerini
gülünç göstermek için onlara dekanlar demiştir.

DELÂLET
Söz ile anlam arasındaki bağlantı. Bir sözcüğün okunduğu ya da
söylendiği zaman beyinde canlandırdığı anlam. İki başlıkta incelenir:
Sözle alakalı olmayan delâlet (gayr-i lafzi delâlet): Bu da ikiye ayrılır:
Delâlet-i vaz’iyye: Sözcükle anlamı arasında sözle ilgili olmayan
çağrışıma dayalı bir bağlantı vardır. Şemsiyenin yağmuru anımsatması
gibi.
Delâlet-i akliye: Parçanın bütünü, eserin yayıncısını, kainatın Allah’ı anımsatması gibi.
Sözle alakalı delâlet (Lafz-ı delâlet): Bu da üçe ayrılır:
Delâlet-i mutabıkiye (Uygunluk): Sözün, ifade ettiği şeyin bütününü
ifade etmesi. Örneğin ev denince bütün odalarının akla gelmesi gibi.
Delâlet-i tazammuniye: Sözün ifade ettiği şeyin bir bölümünü ifade etmesi. Musluktan çeşme, evden oda gibi.
Delâlet-i iltizamiye: Sözün kendi anlamı için gerekli olan bir başka
anlamda kullanılması. Eli açık, gönlü geniş, ağzı sıkı gibi.

DEVR ya da DEVİR
Tasavvufa göre, yaratılış (madde) ve sona eriş (mead) arasındaki
safhaları anlatan sistem. Tasavvufçular bu sistemi bir daireye
benzettiği için bu ismi aldı.

DEVRİYE
Tasavvuf edebiyatında devr konusunu işleyen şiirler.

DEYİM Çoklukla gerçek anlamlarının
dışında bir anlam taşıyan kalıplaşmış sözler. En az iki sözcükle
kurulur. Kısa ve özlü anlatım aracıdır. Teşbih, istiare, mecaz ve
kinaye unsurlarıyla bir olayı tanımlar ya da ifade eder. "Ağır başlı",
"Dostlar alışverişte görsün" gibi.

DEYİŞ Türk halk edebiyatında hece
vezniyle söylenen şiirler. Türkü, destan, koçaklama, güzelleme,
taşlama, nefes, koşma, tekerleme türlerinin hepsine deyiş adı verilir.
"Deme" sözcüğü de kullanılır.

DEYİŞME
Halk edebiyatında âşıkların karşılıklı şiir söylemesi. Atışma da denir.
En az iki âşık kendi kendilerine ya da bilirkişiler ve dinleyiciler
karşısında belli kurallar çerçevesinde şiir yarışı yaparlar.
Birbirlerini denerler, ustalıklarıyla öne çıkmaya çalışırlar. Deyişme
şu sırayla yapılır:
Merhabalaşma, giriş bölümüdür. Âşıklar, birbirlerini ve dinleyicileri
"Hoşgeldiniz", "Sefa geldiniz", "Merhaba" gibi sözcüklerle rediflerine
bağlanan kafiyelerle dörtlükler kurarak selamlar.
İkinci bölümde âşıklar kendi ustalarının şiirlerinden örnekler söyler.
Tekerleme bölümü denilen üçüncü bölüm asıl deyişme bölümüdür. Ev sahibi
ya da yaşlı bir kişi düz ya da geniş ayakla deyişmeyi açar. Âşıklar
konu ve bend sınırlaması olmaksızın verilen oyun üzerinden deyişmeye
başlar. Âşıklar asıl ustalıklarını ve sanatçılıklarını burada
göstermeye çalışır. İlk ayak bitince diğer âşık yeni bir ayak açar.
Deyişme sürdükçe ayaklar darayak halini alır. Deyişme karşılıklı
soru-yanıt şekline döner. Âşıklar böylece birbirlerinin bilgi ve
sanatlarını ölçer. Bir şekilde karşısındakini söz söylemez haline
getiren âşık deyişmeyi kazanır.
Söz söyleyememe durumuna "lebdeğmez" denir. Deyişmenin sonunda da
âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar
söyler. Birbirlerini överek hoşgörü örneğiyle deyişmeyi bitirirler.
Örneğin âşık Şenlik ile âşık Feryadî’nin deyişmesi:

Şenlik:
Şöhretin vezir payında
Rütbesiyle şana layık
Oturuşun o duruşun
Hem sultana hana layık

Feryadî:
Sefa geldin gözüm üzre
Olsam mihmana layık
Şeyhülislam, sadrazam
Doğru Al’Osman’a layık

Şenlik:
Seninle oldum taaşşuk
Gözlerime geldi ışık
Duymadım sen kime aşık
Dillerin Kur’an’a layık

Feryadî:
Bu düşkün gönlüm açarsın
Selim Sırat’ı geçersin
Kevser ırmaktan içersin
Olasan cihana layık

Şenlik:
Kul şenliği eder hürmet
Rikabın kıldım ziyaret
Sana nasip olsun cennet
Huriye gılmana layık

Feryadî:
Sefil Feryadî göresen
Meram maksûda eresen
Sancak altında durusan
Habîb-i Rahman’a layık

DİBÂCE Çoklukla mensur, bazen de
mazmun eserlerin başında yer alan ve eserin yazılış nedeni ile
içeriğini açıklayan başlangıç kısmı. Önsöz, mukaddime, medhal, sözbaşı,
başlarken, birkaç söz gibi sözcükler de dibâce karşılığıdır.

DİPNOT
Yazarın yararlandığı kaynakları ve alıntıları metnin geçtiği yerlerde belirtmesi.

DİYALOG İki kişinin karşılıklı
konuşmasını tanımlayan Yunanca sözcük. Roman, hikaye, tiyatro gibi
türlerde kahramanların karşılıklı konuşmalarının olduğu gibi
yazılmasını ifade eder. En çok dram türünde görülür ve üsluba canlılık
katar. Devrik cümleler kullanmaya elverişlidir. Örneğin Eflatun’un
diyalogları ünlüdür.

DÖRTLEME
Halk edebiyatımızda dört dizelik kıtalardan meydana gelen nazım şekillerinin genel adı.

DÖŞEME
Türk halk hikayelerinin başında geçen seçili sözler. Ayaklı saya da
denir. Arapça mukkaddime ve medhal, Farsça dibâce’nin karşılığıdır.
Döşeme başlama adlı girişle başlar. Sonra duruma göre yalan veya tanrı,
yaratılış üzerine bir destan, bir yurt veya savaş destanı söylenir.
Ardından asıl esere ya da anlatıma geçilir.

DRAMATİK
Sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı.

DURAK
Hece vezniyle yazılmış şiirlerde dizelerin belli bölümlere ayrıldığı
yerler. Durakta sözcükler bölünmez, kulağa uyumlu gelen söz öbekleri
oluşturulur.

DÜBEYT İki beyit anlamındadır. Divan edebiyatındaki rubai türünü belirtmek için kullanılır.




EDA
Söz ve yazıdaki ifade şekli, uslup tarzı, anlatış yolu. Belagatçılar
bunun hakikat, mecaz, kinaye olmak üzere üç türlü olduğunu söylerler.

EDEB-İ KELÂM
Acı, hoş olmayan, ayıp, çirkin, kaba veya uğursuz sayılan şeyleri kendi
adlarını söylemeden başka sözle ifade etmek. Buna asâlet ve mümtaziyet
adları da verilir. Edeb-i Kelâm, bir düşünceyi, bir olayı incelik,
asâlet ve nezaketle ifade etmek için anlam, kendine ait olmayan
kelimeyle karşılanır. Genellikle şu üç durumda bu yola başvurulur:
1. Sözü kabalıktan kurtarmak için.
Ölen birisi hakkında "ölüm" yerine "Rahmet-i Ralman’a kavuştu",
"sizlere ömür", işi elinden alındığını bildirmek üzere "Affedildiniz"
denmesi gibi.
2. Ta’zim veya ifadeyi süslemek için. Şeyh Galib’in aşağıdaki iki beyitten ilki ta’zim, ikincisi tezyine (süslemeye) örnektir:

Bir şeb ki Sarâ-yı Ümmehânî
Olmuşdu o mâhın âsumânî
Giydikleri âftâb-ı temmûz
İçtikleri şûle-i cihan-sûz

3. İfadeyi fesahat yönünden bozacak ses, kelime ve terkiplerin tekrarından kaçınmak için.

EDİSYON KRİTİK
Eleştirel basım. Farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin
aralarındaki ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde
yayınlanır. Farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı
bilgiler de verilebilir.

EFSANE
Tabiatüstü özellikler gösteren kişilerin hayatlarının ve olayların
anlatıldığı hikayeler. Efsane halkın hayalgücüyle yarattığı "ideal
insan tipi"ni verir ve nesilden nesile anlatılır. Efsane ile masallar
arasında uygunluk vardır. İki türde de olağanüstü olaylar işlenir.
Yalnız efsane daha inandırıcıdır. Bu yönüyle hikaye ve destana
yaklaşır.
Efsaneler şöyle ayrılır:
1. Yaradılış efsanesi (Dünyanın yaradılışı, tabiat varlıklarının meydana gelişi, kıyamet günleri.)
2. Tarihi efsaneler.
3. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler.
4. Dini efsaneler.
Türk efsanelerinde kahramanlık, fedakarlık, cesaret, ahlaki
davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Ahlah’ın kudretine iman, doğruluk,
cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır. Genç Osman, Boş Beşik,
Çakıcı EFe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu,
Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında söylenegelmektedir.

EGLOG Çoban şiiri. Birkaç çobanın
aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları bçiminde
yazılır. Latin edebiyatında gelişen bu şiir türü genellikle Batı
edebiyatında görülür. Bir olaya dayandığı ve karşılıklı kişileri konu
aldığı için küçük bir piyesi andırır. Eglog, Türk edebiyatında
kullanılmayan bir türdür.

EKLEKTİZM
Felsefede uyuşabilir tezleri toplayıp uyuşamayanlarını bir yana bırakma
eğilimini, edebiyatta ise birbirine aykırı çeşitleri bağdaştıran geniş
sınırlı zevki ifade eder.

ELFİYE
Binlik karşılığıdır. Bin mısradan meydana gelen manzum eserler için
kullanılır. Elfiyeler edebiyatla ilgili olduğu gibi, hadis, fıkıh,
feraiz, nahiv ilimleriyle de ilgili olabilir.

ELGAZ
Bilmece anlamına gelen lügaz kelimesinin çoğulu.

ELİFNÂME
Genellikle mısra başlarındaki kelimelerin ilkharflerinin alt alta
elif’den ye’ye kadar alfabetik tarzda devam etmesi ile meydana gelen
şiir. Divan ve halk edebiyatımızın ortak mahsulleri arasında yer
alırlar. Dini-tasavvufi ve din dışı konularda örneklerine rastlanır.

EMOSYANALİZM
Sanat ve edebiyat eserlerinde duyguya önem veren estetik anlayış.

EMPRESYONİZM
Nesneyi doğrudan doğruya tasvir ve analiz etme yerine, onun uyandırdığı
duyguları anlatma yolu. XIX yüzyılın sonlarında Fransa’da doğdu. Önce
resimde, sonra diğer sanatlarda tesiri görüldü.
Empresyonistler dış dünyanın kendi içlerinde bıraktığı izlenimi dile
getirirler. Bu âlem, sanatçıya sadece heyecan ve duygusal dalgalanmalar
veren bir uyarıcıdır. Önemli olan sanatçının kendi algılamaları ve
bunları anlatma yöntemidir. Edebiyatın bir amaca hizmet edemeyeceğini
savunur. Empresyonist edebiyatçılar şiir, kısa hikaye, tek perdelik
manzum piyes gibi kısa çalışmaları tercih etmişlerdir.

ENTİMİZM
İçtencilik. İnsan ruhunun mahrem ve gizli sırlarını içtenlikle anlatma
eğilimi. Bu sanat anlayışına sahip edebiyatçılara entimist denir.

ENTONASYON
Cümlede heceler, kelimeler ve daha büyük anlamlı gruplar üzerindeki
seslerin alçalıp yükselmesi. Konuşmacının anlatmak istediği anlama
yardımcı olur. Dinleyicileri duygulandıran, heyecanlandıran, coşturan
özellikler taşır. Cümlenin yapısına göre değişiklikler gösterir. Bazen
cümlelerin anlamını da belirler.

EPİFONEM
Bir sözlü ya da yazılı eserde anlatılanların hikmetli bir sözle son bulması.

EPİGRAF
Bir yapının özelliklerini belirten ve genellikle bir plaka üzerine
binanın ön yüzüne iliştirilen yazıya (kitabe) bir kitabın, bir kitabı
meydana getiren bölümlerin başına konan, o kitapta veya bölümdeki
yazılanları özetler mahiyette sözler, şiir parçaları, atasözleri,
vecizeler.

EPİGRAM
Eski Yunan’da mezar taşlarına yazılan kısa ve epik nazım şekli. Romalılar’da çok kısa hiciv manzumesi.

EPİZOT
Hikaye, roman veya şiirde ana konuya bağlı ikinci derecede olay;
müzikte temaları birbirinden ayıran serbest yazılmış bölümler;
tiyatroda bir aksiyona (harekete) katılmış ikinci derecede bir aksiyon;
Yunan trajedisinin unsurlarını meydana getiren diyaloglu bölümlerin her
biri. Bu bölümler modern tiyatroda perde adıyla bilinir.

EPOPE
Kahramanlık konusunu işleyen uzun şiirler. Kelimenin aslı "konuşma, nutuk, sohbet" anlamına gelen Yunanca epospoien’e dayanır.

ESREM
Aruzdaki fe’ülün cüzünden fe ve n’yi kaldırıp ûlu yerine getiren fa’lü cüzü.

EŞHASŞahıs kelimesinin çokluğu. Eskiden tiyatro eserlerinde ve romanlarındaki kahramanlara veya kadroya bu ad verilirdi.

EŞTER
Aruzdaki mefa’ilün cüzünden m ve y harflerinin kaldırılıp yerine getirilen fâ’ilün cüzü.
Yönetici
Yönetici
Administrator

Administrator

Erkek
Mesaj Sayısı : 657
Doğum tarihi : 18/05/92
Yaş : 32
Nerden : İzmir
Takım : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Fenerb11
Memnunmusunuz ? :
EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Right_bar_bleue

Ruh Hali : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Sinirl10
Reputation : 8
Kayıt tarihi : 13/01/09

http://www.matrock1.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Empty Geri: EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Mesaj tarafından Yönetici Ptsi Mart 02 2009, 00:21

FABL
Hayvanlar, bitkiler ve cansız nesneler arasında geçtiği hayal edilen
öğretici masallar. Teşhis ve intak sanatı üzerine kurulur. Olaydaki
kişilere insan karakteri ve davranışı verilir. Asıl masallardan
kısadır.

FALNAME
Fal ile ilgili kitap. Falın her bir çeşidine göre düzenlenen eserler.
Yıldızname, tefe’ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname,
kehanetname adlarıyla da bilinirler.
Falnameler çokluk manzum yazılırlar. Nesir halinde yazılanlarına
genellikle yıldızname denir. Falnameler Kur’ân falı, kur’â falı gibi
dallara da ayrılırlar.
Kur’a taşları veya bir kağıt üzerine çizilmiş noktalar ve noktaların
meydana getirdiği şekilleri konu edinen kur’a falları daha çok Hz.
Ali’ye nispet edilir. Edebiyatımızda Cem Sultan’ın Divan’ında yer alan
Faly-ı Reyhan-ı Sultan Cem adlı kur’a falı meşhurdur.

FASIL
Ayırma, bölme. Bir kitabın bölümlerinin her biri.
Mevsim mânâsına da gelir. Fasl-ı zayf (yaz mevsimi), fasl-ı şitâ (kış mevsimi), fasl-ı hazan (sonbahar mevsimi).
Tiyatro oyunlarında perde anlamında kullanılır.
Türk sanat musikisinde bir defada çalınan aynı makamdan parçaların tamamına denir.

FASİH
Dilin bütün kaidelerine uyularak doğru, güzel ve açık şekilde konuşup
yazılması, ifadenin anlam ve âhenk bakımından kusursuz olması.

FESÂD-I TELİF
Söz veya yazıda anlamın anlaşılmayacak kadar karışık olması.

FESAHAT
Sözün ses ve anlam kusurlarından kurtarılması yolları. İfadenin
kusurlardan uzak bulunması hali fasîh’tir. Sözün söylenişi ve işitilişi
tatlı olmalı, anlaşılmasında güçlük çekilmemelidir. Divan edebiyatında
fesahat, kelimede fesahat, kelâmda fesahat diye ikiye ayrılır:
1. Kelimede fesahat: Aynı veya yakın mahreçten çıkan harflerin bir
kelimede toplanmamasına (tenâfür-I hurûf), (er kalkılınca); kelimeleri
meydana getiren harflerin kaynaşmasında telaffuz zorluğu olmamasına
(mütenâfir) (ör. tartırttı); anlamı herkes tarafından bilinmeyen
kelimelere yer vermemeye (garâbet), kelimeyi vezne uydurmak için
şeklini değiştirmemeye, çok anlamlı bir kelimeyi meşhur olmayan
anlâmında kullanmamaya gramer hatası yapmamaya (kıyasa muhalefet)
dikkat edilir.
2. Kelâmda fesahat: Telaffuzu güçleştiren kelimelerin yan yana
getirilmemesi (tenafur-I kelimât). (Örneğin: Şu köşe yaz köşesi şu köşe
kış köşesi), zincirleme tamlama (tetâbu-I izâfât) yapmamaya (Örneğin:
Ali’nin ceketinin cebinin içi); Cümle kuruluşunun sağlam olmasına, önce
söylenecek sözü sona, sonra söylenecek sözü öne almamaya, sözün
düğümlenmemesine dikkat edilir.

FİKSİYON
Bir sanat eserinde uydurularak bulunmuş şey. Günümüzde, roman, kısa
hikaye gibi nesir halindeki edebi eserler kastedilir. Romanla eş
anlamlı kullanıldığı da görülür. Açık bir şekilde bir olaya bağlı
bulunmasından dolayı edebi şekiller içindeki birçok şahıs hakkında
kullanılmasına imkan verir.

FİKTİF İtibari, gerçek olmayan, var
sayılan demektir. Roman, hikaye, masal, halk hikayesi, destan gibi
edebi eserler için kullanılır. Yazar, dış dünyaya zihninde bir şekil
verir ve bunu eserine aktarır. Bu tür eserler, tasvir esasına dayandığı
için olaylar ve kahramanlar fiktiftir.

FRAGMATİZM
Parçacık diye adlandırılabileceğimiz bir edebiyat akımıdır. İlk defa
XX. Yüzyılın başlarından İtalyan yazarı A. Soffici’nin başlattığı bu
akımda, gerçekten alınmış kısa kısa parçalar, küçük tablolar ve
hayattan görüntüler (enstanteneler) en belirgin özelliği oluşturur.

FUAYE
Tiyatro salonlarında, perde arasında oyuncuların ve seyircilerin dinlenmesi için ayrılan yer.




GALAT
Yanlış anlamına gelir. Bir kelimenin ilk veya kitapta yazılmış
şeklinden başka söylenmesi. Çokluk şekli galâtat’tır. Yanlış olduğu
bilindiği halde kullanılmasında sakınca görülmeyen kelime veya kelime
grubuna galat-ı meşhur adı verilir. Örnek:
Aslında çokluk olan evlat, eşkıya, evrak kelimelerinin evlatlar,
eşkıyalar, evraklar şeklinde tekrar çokluk yapılarak kullanılması gibi.

"Galat-ı meşhur, lügât-ı fasîhten evlâdır" sözüyle yanlış kullanılan yerleşmiş kelimelerin tercih edilebileceği belirtilir.
Genellikle latife, alay isteği ile bir kelimeyi şekil, üslûp ve anlam
bakımından dildeki kullanışına aykırı kullanmaya galat-ı tahakkumi veya
kıyasa muhalefet denir.

GARABET
Dilden düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin
kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu. Böyle kelimeler için
garib, vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür.
Bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı. Şair ve yazarlar ya
ustalık göstermek için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı Arapça
ve Farsça’dan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır.
Söylendikleri zaman uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i
hüsn, hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye
adlandırılır.
Bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir.

GEÇİŞ
İki parafraf arasında bir düşünceden diğerine geçilirken bu fikirlerin
bağlanması. Paragraflar arasındaki geçişin azlığı veya çokluğu yazının
açık, doğal oluşuna göre değişir. Bağlanma açıksa geçişe gerek kalmaz.
Geçişlerin kısa olmasına dikkat edilir. Geçiş için, fakat, bundan
dolayı, kaldı ki gibi edatlar yeterli görülebilir.

GEZMECE
Aşıkların yolculukta uğradıkları yerleri anlatan methiyeli veya
taşlamalı deyişler. Gezmeceler onbirli destan veya sekizli kesik
(semai) biçiminde söylenir. Gezilen yerler sırayla anlatılırsa, deyiş,
sıra gezmece veya sıralı gezmece adını alır. Kerem’in (Aslı’nın âşığı)
Pasin, Erzurum köyleri için söylediği deyişler bilinen en eski
gezmecelerdir.

GİRİZGÂH
Kasidelerin nesip bölümünden sonra medhiye bölümüne geçerken söylenen
beyit veya beyitler. Aslı girizgâhdır ve kaçış yeri anlamına gelir.
Kasideler çokluk bir tasvirle başlar. Ardından girizgahla asıl amaca
geçilir. Şair esprili bir sözle övgüye başladığını belirtir.

GNOMİK Anlamlı sözleri nazımla anlatan manzum türü.

GRAMER
Bir dili meydana getiren ses, sözcük yapılışı, sözcük haznesi, anlam
değişmeleri, cümle kuruluşu gibi unsurları inceleyip kurallara bağlayan
dil bilgisi. Yunanca gramma kökünden geliyor.

GÜLDESTE
Seçme manzum ya da nesir yazılarının toplandığı dergi. Antoloji de denebilir.

GÜNLÜK
Bir kişinin düşüncelerini, duygu ve gözlemlerini günü gününe yazdığı ve
o günün tarihini koyduğu yazılar. Ruzname olarak da bilinir. Günlük bir
tür anıdır. Ancak günlük günü gününe yazılır, anı ise olayların
yaşanmasından sonra kaleme alınır.




HÂBNAME
Bir olay, bir kişiyle ilgili düşünceleri sanki rüyada görmüş gibi
anlatarak yazılmış eserler. Hâbnameler nesir ya da nazım olabilir. Ziya
Paşa ile Namık Kemal’in "Rüya" adlı eserleri bu türe örnektir.

HÂCİB
İki ya da daha fazla kafiyeli olan manzumelerdeki bazı sözcük ya da
sözcükler. Sözcük anlamı perdeci, perde ağasıdır. Bu şekildeki
kafiyelere mahcub adı verilir. Örneğin

Âlem esir-I dest-I meşiyyet değil midir
Âdem zebun-I penç-I kudret değil midir
Avnî

HÂFIZ-I KÜTÜB
Kitapları koruyan kişi. Eskiden kütüphaneciler bu isimle adlandırılırdı.

HANE
Divan ve halk edebiyatında dörtlüklerden kurulu nazım türlerinin her bir dörtlüğü.

HASASET
Sözcük anlamı cimrilik. Ahlaka aykırı sayılan sözcükleri edebi eserlerde kullanmaya denir. Ters anlamlısı "asalet"tir.

HAŞİYE
Bir metnin altına ya da kenarına konuyla ilgili açıklayıcı bilgiler
yazmak. Eskiden yeni kitaplar yazmak yerine mevcuk kitaplar bu notlarla
zenginleştirilirdi. Haşiye yazmaya tahşiye, tahşiye yazan kişiye
muhaşşi, haşiyeli eserlere de muhaşşa ismi verilir.

HAŞV ya da HAŞİV
Yazıda gereksiz söz bulunması. Eş anlamlı sözcüğü sık sık kullanmak,
anlam için gerekli olmayan kelimeler bulundurmak, aynı fikri değişik
kelimelerle tekrar etmek, aynı anlama gelen kelimeleri art arda
söylemek, yazıya yabancı fikir ve hayal karıştırmak haşivdir. Eskiler
seci, söz sanatları ve vezin için yazı veya şiire fazla söz katarlardı.
Edebiyatımızda haşiv örnekleri çok fazladır. Ü (ve) edatıyla bağlanan
eş anlamlı sözler sık sık kullanılmıştır. Örnek:
Ahd ü peyman, bey ü füruhi, ceng ü harb, etraf ü cevanib, feth ü küşad,
ferid ü yekta, ilm ü irfan, medh ü sitayiş, sehl ü asan, vak ü zaman...

Şeyh Galib’in şu beyti haşvin açık bir örneğidir:

Var mı hele söylenmedik söz
Kalmış mı meğer denilmedik söz

Haşv müfsid ve gayr-i müfsid olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Haşv-i müfsid: Anlatımı bozan söz kalabalığı için kullanılır.
Yazarın neyi nasıl anlatacağı hakkında kesin fikri olmazsa fikir
anlaşılmaz hale gelir, maksat ifade edilmez.
2. 2. Haşv-i gayr-i müfsid: Fikri anlaşılmaz hâle sokmayan söz
kalabalığı için kullanılır. Kabîh, malih ve mutavassıta olmak üzere üçe
ayrılır.
a. Haşv-i kabîh: İfadeye çirkinlik veren fazlalıklar. Söylenmiş bir
fikrin eş anlamlı kelimelerle tekrarlanmasında kabîh haşiv görülür.
b. Haşv-i melih: Söze güzellik ve kuvvet kazandırmak için söylenir.
Gereksiz gibi görünen bu sözler ikinci derecede anlam ifade ederler.
c. Haşv-i mutavassıta: İfadeye güzellik vermediği gibi çirkinlik de
vermeyen fazla söze denir. Pek fark edilmeyen eş anlamlı kelimelerin
tekrarıyla meydana gelir.
Bir beytin iki mısrasının baş ve son parçaları arasında bulunan parçalara da haşiv denir.

HATIRAT
Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede gördüğü veya duyduğu
olayları anlattığı yazılardır. Hatıratı, otobiyografiden ayıran özellik
şudur: Otobiyografilerde yazar doğrudan kendi hayatını anlatır, duygu
ve düşünceleri geniş yer tutar. Hatıratta ise, kendi hayatıyla birlikte
dönemini ve çevresini anlatır. Bazen yazarın kendisini geriye çekerek
sadece çevresini verdiği de görülür.

HAYFA
"Yazık, eyvah!" anlamlarına gelen bu kelime Arap harfleri ile bir
kelime, noktalı, bir kelime noktasız düzenlenen yazıların adıdır. Tarih
mısralarında keder ifadesi için kullanılır.

HÂYÎDE
Ağızdan ağıza dolaşmış, herkes tarafından kullanılmış, çok duyulmuş
söz. Edebiyatta bu tür sözlerin kullanılması kusurlu sayılır. Örnek:

Hâyîde edâya sanma kim el
Bir kerre daha demişler evvel

Şeyh Galib

HAZF
"Giderme, kaldırma" anlamına gelir. Bir ifadedeki kelimelerin bir veya
bir kaçını ya da bazı cümleleri kaldırma suretiyle yapılan söz
kısaltmasına denir. Kasdedilen anlamı tek bir kelime ile söylemeye de
hazf ü takdir denir. Arap harfi Türçe metinlerde noktasız harflerle
meydana getirilen söz için de bu tabir kullanılır. Bî-nukat, tecrid
gibi sözcükler de aynı anlama gelir.

HİCVİYE
Kişilerin veya toplumun kötü yönlerini, kusurlarını, gülünç durumlarını
alaylı bir dille ortaya koyan manzum yazılar. Medhiye’nin tersi kabul
edilir. Yergi de denen hicviye halk edebiyatında taşlama adını alır.
Hicviyelerde mübalağalı üslûp kullanılır. Hicvedilen kişi şahsiyetinin
gerçek yönleriyle ilgisi olmayan yergi ve sövgülerle aşağılanır.

HİKMET
Doğadaki nesnelerin mahiyetini, asıllarını anlatan bilgi, ahlaki ve
öğüt verici sözdür. Edebiyatta, dini-ahlaki konuları işleyen, nasihat
eden, atasözleri ve öğütlerle süslü nazma denir. Bu tür şiirler hikemi
şiirler diye bilinir.

HİLYE
Hz. Muhammed’in iç ve dış vasıflarını anlatan yazılar. Kelime, "Süs,
ziynet, cevher, güzel yüz, güzellikler" anlamında. Hilyelerde Hz.
Muhammed’in göz ve saç rengi, şekli, boyunun uzunluğu, konuşması,
sesinin tonu, belli başlı tavrı, bedeni ve diğer maddi özellikleri
tanımlanır. Mevlid ve mirâciyeler gibi İslamiyet’in gelişme döneminde
ortaya çıktı. Osmanlı döneminde yaygınlaşarak orijinal eserler yazıldı.
Hilye ismi de bu dönemde verildi.

HİTABET
Söz söyleme sanatı. Bir topluluğa bir fikri, bir davayı aşılamak, bilgi vermek için yapılan konuşma.

HÜSN-İ TA’LİL
Anlamla ilgili edebi sanat. Divan edebiyatında bir olayın meydana
gelişini hayali ve güzel bir nedene bağlama yoluyla yapılır. Bu nedenin
gerçekle ilgili olmaması ve kesin bir etkeninin bulunması gerekir.
Hüsn-i tevcih diye de anlandırılır. Eğer neden, güya, sanki, acep,
acaba, meğer gibi sözcüklerle olasılıklara dayandırılırsa şibh-i hüsn-i
ta’lil (yani yarım hüsn-i ta’lil) yapılmış olur. Örnek:

Aceb bi bağ kenârında dursa lâle hacil
Ki lâlezâr-ı cemâlinde hûr u zârındır
Ahmet Paşa
(Lale bağ kenarında utungaç dursa şaşılır mı? Çünkü o lale bahçesine
benzeyen yüzünün güzelliği yanında senin bir düşkünündür. Yani şair,
sevgiliye, "senin yanakların o kadar kırmızı ki, lale bile onun yanında
utanır kızarır" diyor. Lalenin kırmızılığı güzel bir nedene
bağlanıyor.)
Yönetici
Yönetici
Administrator

Administrator

Erkek
Mesaj Sayısı : 657
Doğum tarihi : 18/05/92
Yaş : 32
Nerden : İzmir
Takım : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Fenerb11
Memnunmusunuz ? :
EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Right_bar_bleue

Ruh Hali : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Sinirl10
Reputation : 8
Kayıt tarihi : 13/01/09

http://www.matrock1.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Empty Geri: EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Mesaj tarafından Yönetici Ptsi Mart 02 2009, 00:21

İBDA
Yaşanılan dönemin sanat anlayışı içinde olağanüstü bir eser yaratma.
Örneğin Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun’u, Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ı birer
ibda kabul edilir. İbda eser verebilenlere mübdi, ibdakâr, eserleri de
bedia olarak adlandırılır.

İBHAM
Bir edebi eserde isteyerek ve bilinçli olarak yapılan kapalılıktır.
Sanatçı, sözün anlamını hemen anlaşılmayacak şekilde kapalı tutarak,
okuyucusunu düşündürmeyi amaçlar. Sanatçının istemeden, bilinçsiz
olarak yaptığı kapalılığa ise "te’kid" adı verilir. Örnek:

Nasıl istersen öyle dinle, bakın:
Dalların zirvesindeyiz ancak
Yarı yoldan ziyade yerden uzak
Yarı yoldan ziyade mâha yakın

Ahmed Haşim

İCAZ
Bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır. Kısaltmanın
anlamı güçleştirmemesine dikkat edilir. Buna icaz-ı muhil denir. Az söz
yüklü anlamla ifadeye makbul icaz denir. Atasözleri, vecizeler,
hikmetli sözler bu gruba girer. Makbul icaz iki türdür: Hafz yoluyla
icaz: Anlama zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır. Bu cümle
çıkarılarak da yapılabilir. Sözcük çıkarmaya icaz bi’l-harf denir.
Örnek:

Bir pâreye bini âferinin
Pâpûşu atıldu Gevherî’nin

Ziya Paşa

Şair burada "papucu dama atıldı’yı "papucu atıldı" diye kısaltmış.
İcaz, cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi’l cümel adını alır. Örnek:

"Ahmet ders çalışsaydı…" Burada "başarılı olacaktı" cümlesi çıkarılmış.
Tazammum yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır. İki türü vardır.
İcaz bi’t-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı anlam da çıkar. Örneğin "Ateş düştüğü yeri yakar".
İvaz bi’l-kasr: Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir. Örneğin "Akacak kan damarda durmaz" gibi.

İDGAM
Birbirine yakın iki harfi tek yazarak vurgulu okumak. Örneğin çakal yazıp çakkal okuma gibi.

İDİL
Eski Yunan şiirinde mitolojik, epik ve pastoral şiirlerin genel adı. Günümüzde sevgi ve mutluluk işleyen şiir türü.

İDMAC
Sözcük anlamı sıkıştırmak. Edebiyatta sözde ve yazıda övgü içinde övgü
ya da aşagğılama içinde aşağılama yapmayı tanımlar. Övgü içinde övgü
yapmaya istitbâ adı da verilir. Örnek:

Sadrında seni eyleye Hak dâim ü bâki
Hep âlemin etdikleri şimdi bu duâdır

Nedim
Şair sadrazama dua ediyor ama bu duanın herkes tarafından yapıldığını belirterek övgü içinde övgü yapıyor.

İFRAT
Bir sıfatı aşırı ölçüde şiddetlendirmektir. Mübalağa (abartma) sanatının bir türüdür.

İGARE
Bir şairin şirinin bir başka şair tarafından benimsenmesi anlamındaki
sirkat’ın türü. Benimsenin şiirde bazı değişiklikler yapılır veya
sadece bazı sözcükler alınırsa sirkat, igare (nesh olarak da
adlandırılır) olur. Şiirin sözcükleri değil anlamı benimsenmişse ilmâd
ya da selh adı verilir. Örnek:

Rıza Tevfik’in 1925’te yazdığı Cüniye başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
O gece ne kadar güzeldi kâinat
Havvâda bir safâ cereyânı vardı
Dağlardan taşlardan taşıyordu hayat
Guyibâr-I aşkın fezeyânı vardı

Nihal Atsız’ın 1933’te yazdığı Dün Gece başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
Dün gece ne kadar güzeldi âlem
Göklerin şanlı bir mehtâbı vardı
Sevdânın topraktan taştığı bu dem
Günâh-I aşkın da sevabı vardı

İHAM
Anlamla ilgili edebi sanat. İki ya da daha fazla anlamı olan sözcüğün
en uzak anlamıyla kullanılması. Eğer sözcügün iki anlamının da konuyla
ilisi olursa "ilham", sözcüğün özellikle gerçekten çok mecaz anlamı
kastedilirse "kinaye" yapılmış olur. Örnek:

Sahn-ı çemende durma saalınsun sabâ ile
Azâdedir nihâl bugün berg ü bârdan

Bakî
("Fidan bugün yaprak ve bardan kurtulup serbet kaldı, artık bahçenin
ortasında rüzgarla salınsın." Bâr sözcüğü hem meyve hem yük
anlamındadır. Bâr’dan kurtulmakla ağaçlar hem meyveden hem de yükten
kurtulurlar. Şair burada bâr’ın bu iki anlamını kastederek iham
yapıyor.

İHTİRA
Daha önce hiçbir şairin kullanmadığı sözcük, deyim ve üslupları tanımlar.

İHTİSAR
Bir düşüncenin az sözle anlatılmasıdır. Geniş açıklamalara,
tanımlamalara girilmeden konu yalın ve doğal bir şekilde anlatılır. Bu
bakımdan icaz’a benzer.

İKMAL
Bir cümledeki anlamı, ardından gelen cümleyle tamamlamak. Her iki
cümlenin öznesi de çoğunlukla ortaktır ve ilk cümlede yer alır. Örnek:

Merd olan kizbe tenezzül etmez
Zillet-i kizbe tahammül etmez

Nabî

İKSAR
Kusur sayılan sanatlardandır. Bir düşünceyi gereksiz şekilde uzatılan
ve tekrarlanan sözcüklerle anlatmaktır. Örneğin "Ali gitti mi?"
sorusuna karşılık "evet" ya da "hayır" yerine "Ali gitti, gelmedi"
yanıtı vermek gibi.

İKTİBAS
Anlamı güçlendirmek için söze ayet ve hadisler katılmasıyla yapılan
sanat. Ayet ve hadisler aynen kullanılabilir ya da çevirisinin bir
bölümü tercih edilebilir. Örnek:

Zalimlere bir gün dedirtir kudret-i Mevlâ
"Tallahi lekad âsereke’llahü aleyna"

Ziya Paşa
(Yusuf Suresi ayet 91: Tanrı hakkı için Allah seni bize üstün kıldı.)

İLMAM
Bir şairin, başka bir şairin şiirini biraz değiştirerek sahiplenmesi. Örnek:

Şâdî-i vuslat niçin tahammîl-i nâz eyler bana
Rind-i şâdî-düşmenim ben gam niyâz eyler bana

Nâil-î Kadîm

Tiğ-ı istisnâ çekip gamzen ne nâr eyler bana
Afet-i aşkın kazâ arz-ı niyâz eyler bana

Namık Kemal

İLTİFAT
Sözü konuyla ilgili bir başka yöne çevirme şeklindeki edebi sanat. Bir
yeri, olayı, duyguyu, düşünceyi anlatırken birden söz yine konuyla
ilgili başka bir yere, olaya, düşünceye, duyguya çevrilir.

İLTİZAM
Şiirde kafiyeyi sağlayan ya da düzyazıda "seci" olarak kullanılan
sözcükten önce gelen ve kafiye ile aynı sayıda harf içeren benzer
sözcükler kullanarak yapılan sanattır.Örnek: Merasim-i tevkîr-i
tevfirinde ihmal-ü taksîr olunmayup hıl-i fâhire ve in’âmât-ı zâhire ve
ziyâfât-ı vâfire ile Zülkadiroğlu tâifesi muğtenem oldular.

İNSİCAM
Sözün düzgün, tutarlı ve birbirine bağlanak söylenmesi. Sözcükler
titizlikle seçilir, art arda gelen cümlelerde anlamlı bir diziliş
aranır.

İNŞA
Divan edebiyatında edebi sanatlarla yüklü, süslü düzyazılara verilen
isim. İnşa yazanlara "münşi" denir. Günümüzdeki anlamı kompozisyon.

İNTİHAL
Başkasına ait eserlerden parçalar alıp kendisininmiş gibi gösterme.
Aşırma veya ahz u sirkat tabirleri de aynı anlama gelir. İntihal şiirde
olursa şirkat-ı şi’r bu işi yapan da düzd-i sühan (söz hırsızı) diye
anılır. Sünbülzâde Vehbi, Sirkat-ı şi’r (şiir çalma) olayı için şu
beyti söylemiştir:

Sirkat-ı şi’r edene kat’i zeban lâzımdır
Böyledir şer-i belâgatle fetâvâ-yı sühan.

İRSAL-I MESEL
Anlamla ilgili sanatlardandır. Söylenen fikri kuvvetlendirmek için
araya atasözü veya atasözü değerinde örnekler katmaya denir. İleri
sürülen düşünce, kendisiyle ortak nokta bulunmayan başka bir düşünceyle
birlikte kullanılır. İrad-ı mesel de denir. Örnekler genellikle herkes
tarafından bilinen, söylenen, kabul edilen atasözleri, vecizeler ve
hikmetli sözlerden seçilir.

Örnek: Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şita yaz görülür

Samî

İSTİDRAD
Uygun bir yerde konu dışında bir şey anlatmak. Konuya açıklık getirmek,
okuyucunun veya dinleyicinin istifadesini sağlamak için bu yola
başvurulur. Bu tür ara girişler "İstidrad" başlığı ile yazılır, bitiş
yeri ayrıca belirtilirdi. Sonra bu yöntem bırakıldı, başlık koymadan
açıklama yapıp "Sadede gelelim" sözüyle asıl konuya dönülmeye başlandı.
Zamanımızda istidradlar kısa olmak kaydıyla parantez veya iki çizgi
arasında yapılır.




İSTİDRÂK
Anlamla ilgili sanatlardandır. Över gibi görünerek yerme ve yerer gibi görünerek övmek.
1. Övme yoluyla yerme: Eskiler te’küdü’z-zemm bi-mâ yüşebbihü’l medh derlerdir. Kişi övmeye benzer sözlerle, kuvvetle yerilir.
Ali Paşa’nın Girit’teki başarısızlığını dile getiren Ziya Paşa’nın
Zafernâme’sinden alınan şu beyitler bu sanatın en güzel örneklerinden.

Bârek-Allah zehî kevkebe-i âlel’al
Levhaş-Allah, aceb nusret-i feyz ü ikbâl!

Hak bu kim görmedi ağaz edeli devre elek
Böyle bir tefh ü zafer böyle şükûh ü iclâl...

Lerze saldı feleğe nâre-i "Hayyâk Allah"
Râşe verdi küre’yi gulgule-i "Ya Müteâl"

Kimseler olmadı bu feth-i mübîne mazhar
Ne Skender ne Hülâgâ ne Sezar ü Anibal.

Âferin himmetine âsaf-ı âli-kadrin,
Oldu şâyeste-I tevfik-i Cenâb-I Müteâl

Girid’I aldı geri himmet-i seyf ü kalemi
Hakkına gelmiş iken dâiye-i istiklâl

Devleti eyledi bir öyle belâdan âzâd
Yoksa pek müşkil olurdu şu zamânda ahvâl...

İhtiyar eyledi bu kışda şu müşkil seferi,
Yoksa kim etmiş idi kendisini istiskâl!

2. Yerme yoluyla övme: Eskiler te’kîdü’l-medh bi-mâ yüşebbıhü’z-zemm
derlerdi. Kişi yermeye benzer sözlerle kuvvetle övülür. Örnek:

Dehrde anlamayup bilmediği varsa meğer
Tama’u buğz u nifak u hased u gadr u sitem
Nabî

İSTİFHAM
Anlamla ilgili sanatlardandır. Cevap alma gayesi gütmeksizin art arda
sorulan sorularla yapılır. Sevgi, nefret, teessür, üzüntü, öfke, kin,
kıskançlık, ümitsizlik, acz, şaşkınlık, hayret ve hayranlık gibi
heyecan verici duygular bu yolla ifade edilir. Şair duyguya bağlı
olarak kendi kendisine, herkese veya her şeye soru yöneltebilir.
Düşünce ve kavram üzerine dikkati çekmek için bu sanata başvurulur.
Aşırı heyecan ve gerilim istifham’ı alelâde soru cümlelerinden ayrılır.
Örnek:

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Cahit Sıtkı Tarancı

İSTİHDAM
Anlamla ilgili sanatlardandır. İki anlamı olan bir kelimeyi, bu iki
anlama gelecek şekilde kullanmak. Birinde gerçek, diğerinde mecazlı
anlam kasdedilir. Örnek:

Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem gül
Bir sahn-i gülistandan biri fasl-ı gülistanda.
Muallim Naci
Bu beyitte açıldı fiili birinci mısrada fasl-ı dey (kış mevsimi)nin
uzaklaşması, sona ermesi; ikinci mısrada ise, çiçeğin açılması anlamına
geliyor.

İSTİHLAF
Türkçedeki sesli harfleri bazı durumlarda uzatmak. Örnek:

Verseydi âh-ı mecnûn feryadumun sedâsın
Kuş mı karâr iderdi bâşımdaki yuvâda

Fuzûlî
"başındaki" ve "yuvadaki" kelimelerinde "a"lar uzun okunur.

İŞTİKRAR
Sözle ilgili sanatlardandır. Aynı kökten türeyen veya aynı köke bağlı
harflerin benzerliğinden dolayı aynı kökten türemiş gibi görünen
seslerin birarada kullanılmasına denir. Örnek:
Kılmagıl muhkem gönül dünyaya akd-i irtibât
Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât

Fuzûlî
Ribât ve irtibât aynı kökten gelir.

ÎTİLÂF
Uygunluk. Kelimenin anlamla uygunluğu, kelimelerin vezinle uygunluğu,
kelimelerin diğer kelimelerle uygunluğu, anlamının vezinle uygunluğu ve
anlamın anlamla uygunluğu.

İTNAB
Sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatma. İcaz’ın karşıtı. İkiye ayrılır:
1. İtnab-ı makbul: Makbul sayılan söz katmadır. Bu çeşitte anlam
pekiştirilir, anlatılacak şey abartılır, kastedilen husus fazla tasvir
edilir ve üçü birden sağlanır. Örnek:
"Yalıların en tabii ve en lüzumlu gezinti vasıtası sandallar! Sade
yalıların mı? Boğaziçi’nde herkesin her an, en çok, onlar işine
yarıyor. Mehtapla gezginci, sâzende köşkü onlar, saz dinleyicilerin
mevkibi onlar, yerine göre madrabazların balık deposu onlar, sebze
dükkanı, dondurmacı dükkanı, onlar; yörük manav sergisi onlar, tatlı su
damacanalarının ambarı onlar, hasta sedyesi onlar..."
Ruşen Eşref Ünaydın

2. İtnâb-ı mümel: Makbul sayılmayan söz katmadır. İtnab-ı mühil de
denir. Haşv-ı kabih’ler ve tekrarlar makbul sayılmayan söz
katmanlarıdır. Örnek:
Duâ ile sözü hatmedelim, zîrâ hakikatte
Sözün gevher olursa yeğdir itnâbından îcâze

Nef’î
Yönetici
Yönetici
Administrator

Administrator

Erkek
Mesaj Sayısı : 657
Doğum tarihi : 18/05/92
Yaş : 32
Nerden : İzmir
Takım : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Fenerb11
Memnunmusunuz ? :
EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Right_bar_bleue

Ruh Hali : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Sinirl10
Reputation : 8
Kayıt tarihi : 13/01/09

http://www.matrock1.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Empty Geri: EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..)

Mesaj tarafından Yönetici Ptsi Mart 02 2009, 00:22

KALB
Sözle ilgili sanatlardandır. Arap harflerine göre bir kelimenin
harflerinin yerleri değiştirilerek yapılır. Cinas sanatının bir
çeşididir. Cinas-ı kalb, tecnis-i kalb ve maklûb adlarıyla da bilinir.
İkiye ayrılır:
1. Kalb-i kül: Tersinden okunduğu zaman da anlamlı olan kelime çıkan
sanattır. Buna kalb-i muntazam veya aks-i müfred de denir. Örnek:

Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm
Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey şeh şihr-i mâr

Sururî Kadim
Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu, Râm: İtaat etme, Mâr: Yılan anlamına gelir.

2. Kalb-i ba’z: Bir kelimenin harfleri değiştirilerek kelime yazma sanatıdır. Buna maklûb muavvec de denir. Örnek:

Tahlîsine yok mu duâcı
Câniler içinde kaldı Nâcî

Muallim Naci
Câni: Katil, Nâci: Şairin adı.

KARAVELLİ
Asıl hikaye arasına katılan küçük, müstakil hikayeler. Hikayelerin
içinde manzum parça bulunmaz. İbret verici veya güldürücü
niteliktedirler. Genellikle uzun hikayelerin anlatıldığı toplantılarda
zaman zaman dikkatleri başka noktaya çevirmek ve sahneyi değiştirmek
için söylenirler.

KAT’ Anlamla ilgili sanatlardandır.
Susmanın söylemekten etkili olacağı yerde sözü kesmeye denir. Heyecanın
doruğa ulaştığı noktada bu yola başvurulur. Genellikle nesirde
kullanılan bir sanattır. Örnek:

Bu dağın çilesi dolmaz,
Bu dağın çilesi solmaz,
Bu dağ bir...
Sus şair,
Hepsini demek olmaz!

Halide Nusret Zorlutuna

KATAR
Halk edebiyatında alt alta sıralanan dörtlüklerin hepsine birden katar denir.

KAYABAŞI
Halk edebiyatımızda bir koşma türü. Özel ezgiyle okunur. Türkülerin
ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer.
Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir. Çobantürküsü olarak da
bilinir.

KELAM-I KİBAR
Ulu söz demektir. Velilerin, büyük kişilerin, ahlakçıların özlü sözlerini tanımlamak için kullanılır.

KEREM HAVALARI
Saz, bağlama, bozuk düzenler eşliğinde özel bir ezgiyle söylenen
türkülerdir. Adını öykü kahramanı Kerem’den aldığı sanılıyor.
Akıcılığından dolayı çok tutulan bir üsluptur. Anadolu’nun hemen bütün
bölgelerinde söylenir. Kerem, yanık Kerem, kesik Kerem, kandilli Kerem
gibi bölümlere ayrılır.

KESİK
Halk edebiyatımızda hece sayısı 7 ve 8 olan şiirlerin genel adı.




LÂEDRİ
Arapça sözcük anlamı "bilmiyorum" demek. Yazarı bilinmeyen eserler için kullanılır.

LEBDEĞMEZ
İçinde "dudak sessiz harfleri" (yani b, f, m, p, v) diye tanımlanan
harfler bulunmayan sözcüklerle yazılmış şiirlerdir. "Dudakdeğmez" adı
da verilir. Divan edebiyatında az başvurulan bir yöntemdir. Asıl halk
edebiyatımızda kullanılır. Bu türde şiirler söylemek bir ustalık
işareti sayılır. Örnek:

Tarik-i aşka gir ehl-i Hüdâ ol
Gönül gel layık-i her itilâ ol

Dilersen dehrde âzâde serlik
Gurur-i câhı terk eyle gedâ ol

Cidâl-i kîl ukale yok nihâyet
Ricalû’llah ile hâl-âşina ol

Çekil izzetle uzlet gûşesine
Azîz ol derd-î şöhretten cûda ol

Dokunmaz leb lebe Remzi okurken
Dehân-i dil-bere nükte nümâ ol

Ahmet Remzi Dede
(Sadece son beyitte dudak sessiz harfleri var)

LİRİK ŞİİR
Din, doğa, aşk, özlem, gurbet, vatan, ölüm gibi konularda kişisel
duygulanımların dile getirildiği, çoşkulu bir anlatımın kullanıldığı
şiirlerdir. Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini genellikle lir
eşliğinde söylediği için isim buradan kaynaklanır. Türk edebiyatında
bir dönem bir tür telli saz olan rebab ile şiir söylendiği için lirik
şiire "rebabi" denildi. Divan edebiyatında gazel, murabba, şarkı, halk
edebiyatımızda koşma ve semailer lirik şiire örnek verilebilir.




MAKLUB
Harfleri tersten sıralandığında yine aynı sözcük çıkan sözcükler. Örneğin mum, bab, aba gibi.

MAZMUN
Bir dizenin bir ifadenin taşıdığı ve onlardan herkesin anladığı gerçek
ya da mecaz anlama, asıl anlamı yanında taşıyan bir isme, bir
atasözüne, âyete, hâdise, olaya, bir şeyi onun özelliklerini
çağrıştıracak sözcük ya da sözcük gruplarının veya dizelerin içine
yerleştirmeye mazmun denir. Örnek:

Çıhma yârim giceler ağyar te’nından sakın
Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksândır sana

Fuzulî
(Sevgilim, gece yarıları dışarı çıkma, yabancıların ayıplarından sakın.
Sen güzellik göğünün en yüksek yerindeki dolunaysın, gece çıkmak sana
yakışmaz, kusur sayılır.)
Fuzuli’nin bu beytinde sevgili, güzelliğin doruğundaki aya
benzetiliyor. Ayın en güzel hali dolunaydır. Dolunay güneşin
batmasından önce doğar. Dolunayın gece yarısı çıkması ay tutulmasıyla
olabilir. Ay tutulduğunda noksandır, kusurludur, güzelliğini kaybeder.
Fuzulî, bu beytinde "noksan" ve "ta’n" sözcükleriyle bir ay tutulması
mazmunu yapıyor.

MEKTUP
Birbirinden uzakta bulunanların haberleşmesini sağlayan bir yazı türü.
En eski haberleşme araçlarından biri. Sözcük anlamı Arapça "yazılmış
şey." Farsçası name, eski Türk dillerindeki karşılığı bitig, betik ya
da bittidir. Tarihte rol oynamış ünlü kişilerin, yazar, bilimadamı ve
sanatçıların mektuplarıyla birlikte bir edebi eserler türü olarak kimi
zaman ele alınmıştır. Sadece mektuplardan oluşan kitaplar da vardır.

MELHAME
Divan edebiyatında gelecek olayları anlatan nazım ya da nesir eserlerin ortak adı.

MENKUT
Divan edebiyatında sözcüklerinin tümü noktalı harflerden oluşan şiirler.

MENSURE (Mensur şiir)
Duygu, düşünce, yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı
türü. İç uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk
aranmaz. 19. Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü.
Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri
edebiyatımızdaki ilk örneğidir.

MESEL
Atasözleri, öğretici, ahlaki özellikleri bulunan küçük hikayelerdir.

MEŞTÜR
Divan edebiyatında dört cüzlü (yani 4 mefâ’ilün 4 müstef’ilün) ile
yazılmış vezinleri ikişer cüze indirerek yazılmış şiirlerdir.

MONOGRAFİ Bir kişi ya da bir konu ile
ilgili özel bir görüşle yazılmış incelemeler. Ele alınan konu ya da
kişiyi her yönüyle açıklamaya çalışır.

MONOLOG
Tek kişinin konuşması, tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin
sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmaların tamamı. Tek kişinin
oynaması için yazılmış komedilere de monolog adı verilir.

MUAMMA
Başta Esmâ’yı Hüsnâ (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere
konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli, örtülü,
anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına
gelir. Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden
biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında
düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında
bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı
görülür. Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli
Emrullah Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı
kullanılır. Örnek:

Bende yok sab-ü sükun sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre

Nâbi

MUAŞŞER
Onar mısralık bendlerle kurulan musammatlar. Divan edebiyatı nazım şeklidir.

MUCEM
Arap alfabesindeki noktalı harfler. Alfabetik olarak düzenlenmiş
sözlük, hâl tercümesi, ansiklopediler böyle adlandırılır. Mucem tarih,
ebced hesabı ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak
düşülen tarihlerdir.

MUHAMMES
Beş mısralık bendlerden oluşan divan edebiyatı nazım şekli. Kelime
"beşlik" anlamındadır. En az 4, en çok 8 bend arasında yazılmıştır.

MUKABELE
Aralarında tezat ve karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri birarada kullanmak. Örnek:

Safa-yı aşkın dide gamınla pürnem
Bir evde ayş u şâdî bir evde ye’s ü mâtem

(Safa ile gam, ayş u şâdi ile ye’s u mâtem arasında karşıtlık bulunmasına rağmen birarada kullanılmıştır.)

MUKATTA
Arap alfabesinde kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif, dal, zel, rı, ze, vav) kullanılarak söylenen söz.

MUKTEZA-YI HÂL
Uslûpta zamana, yere, duruma ve hitâp edilen kişilere göre dili
ayarlama, sözün söylendiği yerin, zamanın gerçek ve gereklerine uygun
olması. Mukteza-yı makam, itibar-ı münasib sözleri de aynı anlamda
kullanılır.

MURAFAKAT Üslûbun, ele alınan konuya
göre düzenlenmesi, dile getirilen düşünce, duygu ve hayallare uygun
düşmesine, üslûp ile içerik arasında bir ilişki kurulması. Anlatılan
konuya uygun kelime, kelime grubu ve isimler seçilir.

MURASSA
Nesirde iki ibarenin, nazımda ise iki mısranın kelimelerinin sayıca
denk, karşılıklarıyla vezin ve kafiye bakımından birlik olması. Örnek:

Şâh melekût arş-pâye
Mâh-ı ceberût perş-sâye

Şeyh Gâlib

MUSARRA
Mısraları birbiri ile kafiyeli olan beyitler. Beyt-i musarra, gazellerin ilk beyitleri (matla’
musarra’dır. Her mısrası aynı kafiyede olan şiirlere de musarra denir.
(Musarra tuyuğ gibi) Bu şekilde düzenlenen şiirlerin bir başka adı
müselseldir.

MUTABAKAT
Anlatım içinde kullanılan kelime ve deyimlerin içeriğe uygun seçilmesi. Karşıtı mübayenet’tir (aykırılık, zıtlık).

MUVAFAKAT
Kelimenin anlamla, kelimenin vezinle
Yönetici
Yönetici
Administrator

Administrator

Erkek
Mesaj Sayısı : 657
Doğum tarihi : 18/05/92
Yaş : 32
Nerden : İzmir
Takım : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Fenerb11
Memnunmusunuz ? :
EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Left_bar_bleue100 / 100100 / 100EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Right_bar_bleue

Ruh Hali : EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ...(LaZıM OLuR..) Sinirl10
Reputation : 8
Kayıt tarihi : 13/01/09

http://www.matrock1.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz