YUSUF HAYALOĞLU
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
YUSUF HAYALOĞLU
Ah Ulan Rıza Neden halâ gelmedi, yoksa Saati mi şaşırdı bu hıyar? Gerçi hiç saati olmadı ama En azından birine sorar. Cebimde bir lira desen yok, Madara olduk meyhaneye! Ah eşşek kafam benim, Nasıl da güvendim bu hergeleye! Gelse, balığa çıkacaktık, Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık. Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp Enteresan hayâllere dalacaktık. Bu sandalı geçen hafta denk getirip Çalıntıdan düşürdük. Arkadaşlar ısrar etti, Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük. Saat sekizde gelecekti, Bana birkaç milyon borç verecekti. Yoksa o nemrut karısı kaçtı da Onun peşinden mi gitti? Eğer öyleyse yandık, Gudubet gene yaptı yapacağını! Geçen sene de merdivenden itip Kırmıştı Rıza'nın bacağını. Abi, kadında boy şu kadar; Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak! Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak, Ya horlarken Rıza'yı boğacak! Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama, Ben olsam, vallahi baş edemem! .. Hele beş tane velet var ki boy-boy, Allah'tan düşmanıma dilemem! Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur, Herkesin suyuna gider. Yoksa, kalıba vursan hani, Tek başına on tane adam eder! Bir keresinde, hiç unutmam Üç-beş zibidi haraca dadandı; Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi Herifleri hastaneye kadar kovaladı! Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik, Aynı kafadaydık. Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu, Biz, başka havadaydık. Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır, Aynı takımı tutardık. Fener'in her maçına iddialaşıp Millete az mı yemek ısmarladık! .. Bir tek askerde ayrıldık, Bana Bornova düştü, ona Gelibolu. Döner dönmez evlendirdiler, En büyük salaklığı da bu oldu! .. Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu. Hep tek tabanca gezdim. Benim beğendiğimi anam istemedi, Onun gösterdiğini ben sevmedim. Neyse, bunlar derin mevzu... Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek. Ufaktan yol alayım Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! .. Gittim, vurup kafayı yattım; Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini. Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp Hastaneye kavuşmadan can verdiğini! .. Vay be Rıza! .. Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine! Dün, boşuna günahını almışım, Ne olur, kızma bu kardeşine! Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler Ne kolay söylediler! Sanki dev bir taş ocağını Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler! Ah dostum... o kocaman gövdene O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler? O zalim tabutun tahtalarını Senin üstüne nasıl böyle çivilediler? Yani sen şimdi gittin, yani yoksun, Yani bir daha olmayacak mısın? Yani bir daha borç vermeyecek, Bir daha bira ısmarlamayacak mısın? Peki, beni kim kızdıracak, Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak? Peki, beni bu köhne dünyada Senin anladığın kadar kim anlayacak? Ulan Rıza... ne hayâllerimiz vardı oysa, Ne acayip şeyler yapacaktık... Totoyu bulunca dükkân açacak, Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık. Talih yüzümüze gülecekti be! .. Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık. Hafta sonu iki yavru kapıp Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık! Ah ulan Rıza... bu mahallenin, Nesini beğenmedin de öte yere taşındın? Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki, Benim en kıral arkadaşımdın! .. Ah ulan Rıza... ben şimdi, Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim? Senden ayrılacağımı sanma, Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! .. |
Yusuf Hayaloğlu |
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"><tr><td valign="top"><table style="border-collapse: collapse;" border="0" bordercolor="#111111" cellpadding="0" height="0"><tr><td valign="top" width="520" bgcolor="#a78c5c"><table style="border-collapse: collapse;" width="518" border="0" bordercolor="#111111" cellpadding="4" cellspacing="4"><tr><td width="100%" bgcolor="#bda270"> YÜZÜMDEN FİRAR ETTİ GÖZLERİM yüzümden firar etti gözlerim şimdi bir denize bakıyorlar dört duvar arasında kalmışım yanımdakiler öyle diyorlar kafamı çarptığım ranzanın demiri ciğerlerimi emen soğuk duvar saçımdaki karları çoğaltmışım yanımdakiler öyle diyorlar görüş günüm olmadı henüz daha yeni başlıyor büyük acılar ve daha epey ağrıyacakmışım yanımdakiler öyle diyorlar seni görmeyeceğim artık zaten tamamlanmıştı anılar ihtimal sabah alınırmışım yanımdakiler öyle diyorlar gözlerime iyi bakarsın umarım günde milyonlarca kez seni ararlar diğer tüm hisleri bırakmamışım yanımdakiler öyle diyorlar yanımdakiler öyle diyorlar</td> </tr> </table> </td> <td width="1" bgcolor="#2f2b28" height="445"> </td> </tr> <tr><td colspan="3" width="453" bgcolor="#2f2b28" height="1"> </td> </tr> </table> </td> </tr> </table> | |
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
ADI BAHTİYAR
Geçiyor önümden
sirenler içinde
Ah eller üstünde
çiçekler içinde
Dudağında yarım bir
sevda hüznü
Aslan gibi göğsü
türküler içinde
Rastlardım avluda
hep volta atarken
Sigara içerken yahut
coplanırken
Kimseyle konuşmaz
dağ gibi titrerdi
Çocukça sevdiği
çiçeği sularken
Diyarbakırlıymış adı
bahtiyar
Suçu saz çalmakmış
öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden
gülyüzlü bahtiyar
Yaralıyım yerde
kalan sazı kadar
Beni tez saldılar o
kaldı içerde
Çok sonra duydum ki
Yozgat'ta sürgünde
Ne yapsa ne etse
üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona
dar etmişler
Gazete çıktı üç
satır yazıyla
Uzamış sakalı
çatlamış sazıyla
Birileri ona ölmedin
diyordu
Ölüm bir yanında
hüzünle gülüyordu
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
AYRILIK HEDİYESİ
şimdi saat
sensizliğin ertesi
yıldız dolmuş
gökyüzü ay-aydın
avutulmuş çocuklar
çoktan sustu
bir ben kaldım
tenhasında gecenin
avutulmamış bir
ben...
şimdi gözlerime
ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun
kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi
olsun
soytarılık etmeden
güldürebilmek seni
ekmek çalmadan
doyurabilmek
ve haksızlık etmeden
doğan güneşe
bütün aydınlıkları
içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim
oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi
niyetlerimi
bir bir yargılayıp
asıyorum
bu son olsun be..bu
son olsun!
bu da benim sana
ayrılırken mazeretim
olsun!
şimdi saat
yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha
günaydın!
işi-gücü olanlar
çoktan gitti
bir ben kaldım
voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir
ben...
şimdi dişlerimi
sıkıp
dudaklarıma kanamayı
öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir
veda busesi olsun
bu da benden sana
heba edilmiş bir
aşkın
son nefesi olsun...
kafamı duvara
vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin
içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden,
yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri
öylece durdurabilmek için
çıldırasıya
paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç
pakete çıkardım günde
olsun be! ne
olacaksa olsun!
bu da benim sana
ayrılırken şikayetim
olsun
(gözyaşım utangaç
boynunun inciden kolyesi olsun her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun
isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla bu benden son dua bu benden
ayrılık hediyesi olsun)
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
BAŞIM BELADA
Bugün yine
düşünemiyeceğin kadar başım belada
Köşe başları
tutulmuş üstelik yağmur yağmada
İler tutar yani yok
Fişlenmişim adım
eşkalim bilinmekte
Üstelik göğsümde
yani tam şuramda
Kirli sakkalıyla bir
eşkiya gezinmekte
Başım belada
Adamın biri vurulmuş
sokakta
Cebinde adresim
bulunmuş
Başım belada
Tabancamı unutmuşum
helada
Nerden baksan
tutarsızlık
Nerden baksan
ahmakça
Sevdim
inanamayacağın kadar seni esmer kız
Kirpiklerimde
çırpınan şu tuzlu gözyaşımda
İhanetin adı yok
Neylersin ki çember
daralmakta
Şimdilik hoşçakal
yaban çiçeğim
Yasal mermisiyle bir
komser yaklaşmakta...
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
BENİ DÜŞÜN, UNUTMA
Ay doğarken bir
söğüdün ardından
Göl yüzünde sisli
bir esinti ile
Akşamın göğsüne
hüzün serperek
Ve Yağmurdan geceye
çiçekli perdeler çekerek
Beni düşün, Beni
düşün, Unutma
En umarsız en
umutsuz günümde
Bağrına bir yumruk
çökeldiğinde
Ve dağların mazlum
ateşi
O güzelim saçlarına
cayır cayır yanıp ulaştığında
Beni düşün, Beni
düşün, Unutma
Beni düşün bir
kavganın içinde
Helal bir ekemeğin
peşinde
Ve kurtlardan arta
kalmış yüreğimin
Can çekişen o son
parçasınıda, sana sakladığımı bil
Bil ki
haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına
Kavuşmak için o
serin bağrına
Ateşten bir yol
arıyorum
Kar yağarken mor
dağların ucundan
Sol yerinde sessiz
bir inilti ile
Yastığın yüzüne
yaşlar dökerek
Ve Akşamdan gizlice
bir ah çekerek
Beni düşün, Beni
düşün, Unutma
Kan kızılı bir
gelincik seherinde
Sırtıma kahbe bir
hançer indiğinde
Ve bu gencecik ve bu
hemencecik ölüm
Çığırtken bir gazete
başlığında
Çığlık Çığlık sana
kavuştuğunda
Beni düşün, Beni
düşün, Unutma
Beni düşün şehre her
yağmur yağdığında
Islak ve kırılgan
bir türkünün içinde
Göğsünden
dudaklarına, doğru sancılı bir isyan kabardığında
Bastırarak kalbini
avuçlarınla
Sesini okşadığımı
bil
Bil ki
yalvarırcasına, uzayan yollara dağılırcasına
Sonsuz bir mahşerin
ortasında
Bir zemzem suyu gibi
seni seni özlüyorum
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
BİR ANKA KUŞU
Yüzlerce soğuk namlu
üzerime çevrildi,
Yüzlerce demir tetik
aynı anda gerildi!
Anne, beni söğüdün
gölgesinde vurdular,
Öpmeye kıyamadığın
oğlun yere serildi.
Üşüştü birer birer
çakallar üzerime,
Üşüştü her bir
yandan göğsüme, ciğerime.
Anne, beni leş gibi
yiyip talan ettiler,
Teşhis edilmek için
savurdular önüne.
'Yeryüzündeki
acıların
Hepsini, hepsini
tattım!'
Heder oldum,
ekmeğime tütün kattım!
Beni milyon kere
yaktılar üstüste.
Bir Anka kuşu gibi
anne,
Kendimi külümden
yarattım.
Geceler tanır beni;
konarım göçerim ben.
Geceler tanır beni;
kan damlar içerim ben.
Anne, sen beni unut.
Karanlığın bağrında
Kırmızılar ekerim,
siyahlar biçerim ben.
Suçüstü yakalandım
bölüşürken kalbimi,
Suçüstü, kelepçeyle
yardılar bileğimi.
Anne, ben diyar
diyar umudun savaşçısı,
Bir tutam sevgi için
dağladım gözlerimi.
Prometeus'tum,
çiviyle çakılırken taşlara
Ciğerimi kartallara
yedirdim.
Spartakus'tüm,
köleliğin çığlığında.
Aslanlara yem oldum,
tükendim.
Kör kuyuların
dibinde Yusuf'tum,
Kerbela çölünde
Hüseyin.
Zindanlarda Cem
Sultan, sehpada Pir Sultan.
Kaçıncı ölmem,
kaçıncı dirilmem bu?
'Tanrılardan ateş
çaldım,'
Yüzyıllarca
tutuştum, üstüste yandım.
Bir Anka kuşu gibi
anne,
Kendimi külümden
yarattım.
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
BİZ ÜÇ KİŞİYDİK
Biz üç kişiydik;
Bedirhan, Nazlıcan
ve ben
Üç ağız, üç yürek,
üç yeminli fişek...
Adımız bela diye
yazılmıştı dağlara taşlara,
Boynumuzda ağır
vebal, koynumuzda çapraz tüfek...
El tetikte kulak
kirişte
Ve sırtımız toprağa
emanet...
Baldıran acısıyla
ovarak üşüyen ellerimizi,
Yıldız yorgan
altında birbirimize sarılırdık.
Deniz çok uzaktaydı
Ve dokunuyordu
yalnızlık.
Gece uçurum
boylarında,
Uzak çakal sesleri
Yüzümüze,
ekmeğimize,
Türkümüze çarpar
geçerdi.
Göğsüne kekik süredi
Nazlıcan,
Tüterdi buram buram.
Gizlice ona
bakardık,
Yüreğimiz göçerdi...
Belki bir çoban
kavalında yitirdik Nazlıcan'ı,
Ateşböcekleriyle bir
oldu kırpışarak tükendi.
Bir narin kelebek
ölüsü bırakıp tam ortamıza,
Kurşun gibi, mayın
gibi tutuşarak tükendi...
Oy Nazlıcan vahşi
bayırların maralı,
Nazlıcan saçları
fırtınayla taralı,
Sen de gider miydin
böyle yıldızlar ülkesine,
Oy Nazlıcan oy can
evinden yaralı...
Nazlıcan serin yayla
çiçeği
Nazlıcan deli dolu
heyecan
Göğsümde bir sevda
kelebeği
Nazlıcan ah
Nazlıcan...
Artık yenilmiş
ordular kadar
Eziktik, sahipsizdik
Geçip gittik, parka
ve yürek paramparça,
Gerisi ölüm duygusu,
gerisi sağır sessizlik,
Geçip gittik,
Nazlıcan boşluğu aramızda...
Bedirhan'ı bir
geçitte sırtından vurdular...
Yarıp çıkmışken nice
büyük ablukaları,
Omuzdan kayan bir
tüfek gibi usulca,
Titredi ve iki yana
düştü kolları....
Ölüm bir ısırgan otu
gibi sarmıştı her yanını
Devrilmiş bir ağaçtı
ayışığında gölgesi
Uzanıp bir damla yaş
ile dokundum kirpiklerine
Göğsümü çatlatırken
nabzımın tükenmiş sesi...
Sanki bir şakaydı
bu, birazdan uyanacaktı,
Birazdan ateşi
karıştırıp bir sigara saracaktı
Oysa ölüm sadık
kalmıştı randevusuna ah
O da Nazlıcan gibi
bir daha olmayacaktı...
Ey Bedirhan; Katran
gecelerin heyulası,
Ey Bedirhan; Kancık
pusuların belası
Sen de böyle düşecek
adam mıydın konuşsana,
Ey Bedirhan ey
mezarı kartal yuvası...
Bedirhan mor
dağların kaçağı
Bedirhan mavi
gözleri şahan
Zulamda suskun gece
bıçağı
Bedirhan ah
Bedirhan...
Biz üç kişiydik
Üç intihar çiçeği
Bedirhan, Nazlıcan
ve ben
Suphi...
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
KIZIN ADI ÖZGÜRLÜK
Minnacık bir kız
vardı
Bir ormanda yaşardı
Karanlıkta kaybolsak
Elimizden tutardı
Yürüdüğü kırlarda
Papatyalar açardı
Omuzundan
güvercinler uçardı
Öldürdüler yarım
kaldı
Dudağında son
gülücük
Yalnızca bir adı
kaldı
Kızın adı özgürlük
Minnacık bir kız
vardı
Göğsüne gül takardı
Beyaz bir at üstünde
Bulutlara konardı
Irmağın aynasında
Saçlarını tarardı
Yüzünü ay ışığıyla
Yıkardı
Minnacık bir kız
vardı
Yüreği kuş kadardı
Tutunca rüzgar olur
Bir su gibi kayardı
Geciken şafaklarda
Yıldızları yakardı
Uyanınca seher yeli
Kokardı
Öldürdüler yarım
kaldı
Dudağında son
gülücüK
Yalnızca bir adı
kaldı
Kızın adı özgürlük
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
NALÂN
Merhaba Nalân... bu
sen misin,
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin
beni...
Şöyle ışığa gel de
göreyim,
Beni dümdüz eden,
O yalandan da yalan
gözlerini...
Merhaba Nalân...
Amortiden mi çıktın
güzelim?
Bak yine şapşal
ettin bizi...
Oysa ne güzel
unutmuştuk
Ve ne güzel sona
ermişti,
O gerzek pembe dizi!
..
Hani, son bölümde
sen yamuk yapıp
Fabrikatör Nubar
Bey'in
Tarabya köşküne
gitmiştin...
Hani, arkadaşım
Halit Akçatepe'nin yanında
Beni acayip refüze
etmiştin...
Ve işte o an
gözümde,
Eskicinin bile
almadığı
Bir eski eşya gibi,
bitmiştin! ..
Merhaba Nâlan..
Pişmanlıklar
denizinin biletsiz yolcusu...
Merhaba, artist olma
hayallerinin
İkinci sınıf
karakter oyuncusu! ..
Vay anasını sayın
seyirciler,
Vay anasını be...
vay anasını! ..
Bak, şimdi ağlarım
ha,
Tez kapatsın biri,
Gözlerimin bozuk
vanasını! ..
Oysa, o zehir kusan
fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık
biz, nice yağmurda.
Ve o gün, Nubar
Bey'in çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı
inleyen,
Yol kenarı
çamurunda.
Ve hep kendine
ayırdığın
O bencil yüreğin,
Bir de o gariban
köpeğe sızlamıştı.
Ve ben, ilk defa
seni böyle bilmiştim,
Ve damarlarım ilk
defa böyle cızlamıştı! ..
Merhaba Nâlan...
merhaba!
Yoksul mahallemizin
en havalı kızı.
Merhaba, yanlış
ağlara takılmış
Muhteşem deniz
yıldızı! ..
Ben sana bakınca,
dolardım bulut gibi
Dolardım da bir
türlü yağamazdım...
Sen bana bakınca,
Bir ağlamak
düğümlenir boğazımda,
Gurur yapar,
ağlamazdım...
Ne düşkündüm sana
be!
Hani hayvanlar
yavrusunu yalarmış,
Aynen öyle...
Ne tutkuydu
bizimkisi be!
Hani Ferhat dağları
nasıl delermiş,
Aynen öyle...
Ve o nasıl gidişti
be!
Hani bir tren gelir
de üzerinden geçermiş,
Aynen öyle...
Of Nâlan of! ..
Sen benim neler
çektiğimi bilsen,
Bunu bilmekten
ölürdün...
Şu kadarını
söyleyeyim:
Hani taş olsan,
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye
bölünürdün...
Gitme Nâlan, dur!
Tekrar gitme ne
olur! ..
Aldırış etme saçma
sapan sözlerime.
Yoo... hayır,
ağlamıyorum,
Galiba cıgaranın
dumanı kaçtı gözlerime.
Belki de sen
haklıydın,
Bu mahallede ne
bahtın açılır,
Ne de boyun uzardı.
Üstelik annen
ölmüştü
Ve sokağınız,
Acını kaldıramayacak
kadar dardı...
Terso gidiyordu
herşey...
Milllet işi-gücü
bırakmış,
Aklını bize
takıyordu.
Altımızda çul yoktu,
Üstümüzde dam
akıyordu.
Arap kızı camdan
bakıyordu...
Sen gittikten sonra
ben,
Hiç sorma...
El attığım her işi,
çok geçmedi batırdım.
Çünkü seni unutmanın
tek yoluydu;
Bütün kazancımı
şaraba yatırdım.
Ama gelinliğin
duruyor.
Baba yadigarı
cumbalı evi de satmadım.
Yalanım varsa
kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek
gün,
Bir tek gün bile
unutmadım! ..
Merhaba Nâlan,
Merhaba üzgün melek.
Merhaba kadersizim,
talihsizim.
Merhaba titreyen
elim, sancıyan belim,
Ağrıyan dizim,
vazgeçilmezim! ..
Ama Necdet Tosun
öldü Nâlan,
Artık yemekleri sen,
Salatayı da ben
yapacağım.
Sami Hazinses kadar
olmasa da
Bahçeyi sevdiğin
çiçeklerle donatacağım.
Kemal Sunal da öldü
Nâlan,
İyi kalpli amcaları
birer-birer uğurladık.
Ve dünya kirlendi,
Filmler bozuldu
O masum sevdalar
yaşanmıyor artık...
Sen varsın, ben
varım.
Bir de, acımasız bir
dünya var dışarıda...
Esas film şimdi
başlıyor,
Ve bütün koltuklar
bomboş bu sinemada! ..
Merhaba Nâlan,
merhaba! ..
Sen ortada sıçan,
ben şaşkın körebe...
Ulan seviyorum seni
be! ..
Ulan, nereden
inceldiyse,
Oradan kopsun be! ..
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
NERDEN BİLECEKSİNİZ
Üstüm başım toz
içinde
Önüm arkam pus
içinde
Sakallarım pas
içinde
Siz benim nasıl
yandığımı
Nerden bileceksiniz.
Bir fidandım
deriildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok
yoruldum
Siz benim neler
cektiğimi
Nerden bileceksiniz.
Taş duvarlar yıkıp
geldim
Demirleri söküp
geldim
Hayatımı yıkıp
geldim
Siz benim neden
kaçtığımı
Nerden bileceksiniz.
Gökte yıldız kayar
şimdi
Annem beni anar
simdi
Sevdiğim var kanar
şimdi
Siz benim niye
içtiğimi
Nerden bileceksiniz.
Bir pınardım kan
oldum
Yol kenarı han oldum
Yanıldım ah ziyan
oldum
Siz benim neden
sustuğumu
Nerden bileceksiniz.
Ben ardımda yas
bıraktım
Ağlayan bir eş
bıraktım
Sol yanımı boş
bıraktım
Siz benim kime
küstüğümü
Nerden bileceksiniz.
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
NEYLERSİN
Bazen acı dinmez,
bazen de yağmur
Sevgilim gülümse,
her şey unutulur
Suskunuz bu akşam
üstü
Hasrete yanmışız,
neylersin
Bir gün, bu mahzun
sevdadan geriye
Kalırsa, sadece o
hüzün kalır..
Sen de anladın ki
yapa-yalnızız...
Buluşmamız yasak,
Görüşmemiz uzak...
Devrilmiş kadehler
gibi, dönüyor başımız,
Neylersin...
Ah güzelim,
İncinmiş bir sesi
vardır yağmurun;
Yanaklarına
vurduğunda hissedersin.
Ve bir veda sözcüğü,
saçlarına,
Titreyen bir
öpücükle dokunduğunda;
Bu anı dondurmaya
yetmez nefesin.
Bir film sahnesi
gibi
Akar gider ayrılık,
Neylersin...
Biz zaten hiçbir
romanda
Kendi hayatımıza
rastlamadık.
Bütün şarkılar bizi
yanlış anlatmıştı.
Ve bütün bulmacalar
yarım bırakılmıştı.
Tenha sokaklarda
üşüyüp durdu sırtımız.
Oysa tuttuğumuz
balıkları bile
Yeniden denize
bağışlamıştık.
Biz, hayata dair
Hiçbir yanlış
yapmamıştık...
Neylersin...
Biz bu sonucu
haketmedik,
Hayır, etmedik...
Ömrümüz bu talana
lâyık değildi.
Bazen acı vurdu,
bazen de yağmur
Hiç gülmedi yüzümüz,
Hiç büyümedi
gülümüz...
Bizi yalnızca
akşamlar kucakladı,
Biliyorsun,
Sabaha çıkmayan bir
yoldu yürüdüğümüz...
Bir gün, bu öykünün
sonuna gelince
Ansızın desem ki:
hoşça kal canım!
Unutursun,
Mecburen
unutursun...
Yıldızlar söner, bu
aşk da biter!
Bazı gün
hatırlayınca, sessizce ağlarız.
Neylersin...
Ah bebeğim, ah..
Kekremsi bir tadı
vardır gözyaşının,
Dudaklarına sızınca
farkedersin.
İçindeki vurgun
aşklar mezarlığında,
Ayrılık, ölümden
üste yazılınca,
Gideni durdurmaya
yetişmez sesin...
Bir inme gibi
dolaşır bedeninde pişmanlıklar,
Neylersin...
Biz zaten hiçbir
sinemaya
Tam vaktinde
yetişemedik.
Bütün vapurlar
bizden önce kalkmıştı.
Ve bütün biletler
biz gelmeden satılmıştı.
Boşuna telaşlarda
yorduk günlerimizi.
Oysa Nuh'un
Gemisi'nde bile
Bize yer kalmamıştı.
Ve hiçbir mutluluğa
adımız kaydolmamıştı.
Neylersin...
Biz bu aşkı
sürdüremezdik,
İnan,
sürdüremezdik...
Kalbimiz bu heyecana
müsait değildi.
Bize hep acılar
kaldı, bize hep yağmur...
Unutmasan bile artık
Unutur gibi
yapacaksın.
Ve
buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
Hiç bitiremediğim
Bir şiir olarak
kalacaksın...
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
TOPAL SEVDA
Dün sahilde
karşılaştık...
Biran gözüm
ısırdı,sonra birden tanıdım
Düşmemek için zor
tuttum kendimi
Bacaklarım
titredi,bir ağaca yaslandım...
Yırtılan bir mektup
gibi
Sisli hatıraların
gerisinden bakıyordu..
Eski bir sevdanın
durulmamış nehirleri
Çırpınarak yüreğime
akıyordu.
Hatırladığım bir
sonbahar günüydü,
Karşımızdaki yeni
eve taşındılar
Bütün gün bakışıp
duruyorduk
Gözleri sanki birer
kurşundular!.
O zamanlar ben,
zıpkın gibi bir çocuktum;
Liseye yeni
başlamıştım
Onun saçlarını
geriye savurup
Çapkınca
gülümsemesinden hoşlanmıştım..
Ne zaman cama
çıksam, karşı balkonda
Itırlı bir çiçek
gibi tütüyordu
Ne zaman buluşalım
desem, olmaz diyordu
Mektuplaşmak ona
yetiyordu..
Bir Temmuz
akşamıydı, unutmam
Yazlık sinema daha
yeni dağılmıştı;
Bahçe kapısında
sıkıştırıp öpmüştüm,
İçeri kaçıp
saatlerce ağlamıştı..
Sonraları çok
kanuştuk, gezdik
Bazen ağlaşıp bazen
gülüştük
Çılgın gibiydik, her
fırsatta buluştuk,
Uluorta öpüştük,
herkesin diline düştük..
Ailesi baş edemedi,
Mersin deki halasına gönderdi
Hiç arayıp sormadım
Ben osıralar
devrimci oldum.
Mahalleden ayrılıp
yıllarca evede uğramadım..
Dünyam değişmişti
artık
Memleketin
gidişatını hiçmi hiçbeğenmiyordum
Forumlara,yürüyüşlere katılıyor,
Durmadan şiir
okuyup,ajitasyon çekiyordum..
Ah o gençlik rüzgarı
ah..
Ezilen insanları tek
başıma kurtaracağmı sandım
Anarşik bir eylem
sırasında
Seken kurşunlarla
bacağımdan yaralandım...
Ameliyatın ardından
yıllarca yattım içerde,
Dosyam bir hayli
kabarmıştı..
Beni o nemli
koğuşlarda
Vefakar anamdan
başka hiç kimse aramamıştı..
İçerden çıkınca onu
sordum
Bir astsubayla
evlenip buradan gitmişti..
Oysa kibrit ağusuyla
koluma dağladığım
İsmi hala
silinmemişti...
Hayat devam ediyordu
İçkiye vurmuştum,
unutmayı denyordum
Pencerenin önünde,
kuruyan bir çiçek gibi
Günden güne
tükeniyordum..
Anam çökmüştü
artık,ölmeden mürüvvet istiyordu
Bazan oturup
dertleşirdik..
Kimsesiz bir kadın
varmış,körmüş, olur demiş
Bende fazla
uzatmadım,evlendik.
Geçmişe ait ne
varsa; mektuptu,resimdi.
Bir bir ayırıp
yaktım ateşte.
Nasıl gittiğini
sorarsanız, ne bileyim,
Kör-topal gidiyor
işte..
Ne varki, o hırçın
saçları hepyüzüme savruluyor
Balkona her
baktığımda.
Pişmanlık, bir eski
yara gibi
Hala kımıldayıp
duruyor onu hatırladığımda.
Biiyorum, onunla
olsaydım
böyle kavga edip
durmazdım yüreğimle.
Biliyorum, bu
sevdayı ben yıktım,
Ben öldürdüm bu
hoyrat ellerimle.!
Dün sahilde
karşılaştık
Bir an boş
bulundum,sendeler gibi oldum
Öyle bir baktı ki,
ben o gözlerde
Bir ömrün bütün
acılarını buldum...
Bir şeyler söylemek
ister gibiydi
Başını eğip, gitti
çocuklarının yanına
Nedendir bilmiyorum,
fakat
Gimek istemedi
sanki, kocasının koluna.
Ardından koşup
durduramadım, ona soramadım
Öylece dona kaldım.
Çünkü o anarşik
eylemden beri
Ben artık deynekli
bir topaldım!...
Geri: YUSUF HAYALOĞLU
VURULDU
Vuruldu bir uçurum
derinliğinde
Yaylada bir seherin
serinliğinde
Avcıdan yarasını
gizlercesine
Çığlıgını gömerek
devrildiginde
Vuruldu ciger parem
kanlar içinde
Vuruldu yürek yarem
kanar içimde
Mavzeri baş ucunda
dağ yamacında
Parmağı donup kalmış
tetik ucunda
Sabahsız bir uykuya
dalarcasına
Beyaz bir çiğdem
açmış kanlı saçında
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz